• Cate Blanchett’ın Beyazperdedeki En İyi Performansları

    Cate Blanchett’ın Beyazperdedeki En İyi Performansları

    Neredeyse 30 yıldır güzelliği ve zarafetiyle ekranlarda nefes kesen performanslara imza atan Cate Blanchett bugün Hollywood’un en başarılı aktrisleri arasında ilk sıralarda yer alıyor. Sekiz kez Oscar’a aday gösterilen ve bu adaylıklar arasından iki defa En İyi Kadın oyuncu ödülünü kazanan Avustralyalı oyuncu fantastik filmlerden bağımsız sanat filmlerine kadar oldukça geniş yelpazede roller üstlendi.

    En son Alfonso Cuaron’un Disclaimer dizisiyle beğeni toplayan Blanchett, ünlü yönetmen Steven Soderbergh’in yeni filmi Black Bag’de Michael Fassbender’la başrolü paylaşıyor. JustWatch ekibi olarak yetenekli aktrisin kariyerine damga vuran performanslarını bu sayfada bir araya getirdik. 

    TÁR (2022)

    Blanchett, Todd Field’ın Venedik Film Festivali’nde ve Oscar sezonunda büyük ses getiren filmi TÁR’da orkestra şefi ve besteci Lydia Tár rolünü üstlenerek kariyerinde yeni bir zirveye ulaştı. Hırslı, egoist. çıkarcı ama bir o kadar da yetenekli olan bu karakteri tüm zaafları ve çekiciliğiyle ustalıkla ekrana taşıyan oyuncu, karakter odaklı dramalarda çok az oyuncunun bu seviyede bir performans sergileyebileceğini de göstermiş oldu. Yıl boyunca anlatının Tár karakterine nasıl bir bakışla yaklaştığı üzerine sayısız tartışmanın devam ettiğini düşünürsek, filmin bu popülerliği büyük ölçüde Blanchett’a borçlu olduğunu söyleyebiliriz. 

    Carol (2015)

    Todd Haynes’ın, bugün artık Noel filmleri listelerinin demirbaşı haline gelmiş retro esintili aşk hikâyesi Carol, Blanchett’in daha ölçülü ama tam da bu yüzden son derece güçlü performanslarından bir tanesi. Patricia Highsmith’in The Price of Salt romanından uyarlanan filmde Blanchett’e Rooney Mara eşlik etti. Ellili yıllarda New York’ta fotoğrafçı olmak isteyen tezgahtar bir genç kadının, kendisinden yaşça büyük başka bir kadınla aşkını anlatan filmde Blanchett, kocasıyla sancılı bir boşanma süreci geçiren çekici ve gizemli Carol Aird’i canlandırdı. Maara’yla aralarında nefes kesici bir çekim yakalayan Blanchett, bu filmde ikonik kıyafetlerinden, kadifemsi ses tonuna kadar kariyerinin en unutulmaz karakterlerinden birini bahşetti biz seyirciye. 

    The Aviator (2004)

    Cate Blanchett’ın Martin Scorsese’yle beraber çalıştığı ilk (ve şimdilik son) film olan The Aviator, başarılı aktrise En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında ilk Oscar’ını kazandırdı. Howard Hughes’ın hayatını anlatan biyografik filmde Leonardo DiCaprio’yla başrolü paylaşan Blanchett, Hughes’ın fırtınalı bir aşk yaşadığı Katherine Hepburn’e hayat verdi. Hollywood’un en efsanevi kişiliklerinden biri olan Hepburn’ün zekâsını, karizmasını, hazırcevaplığını buluşturan Blanchett’ın, bu filmle Scorsese’nin filmografisindeki en özgün ve renkli kadın karakterlerden birine imza attığını söylemek mümkün.

    Blue Jasmine (2013)

    Genelde bazı oyuncuların Oscarlarını gerçekten hak ettikleri filmle değil de, gecikmeli olarak aldığı söylenir. Blanchett’ın En İyi Kadın Oyuncu kategorisindeki ilk Oscar’ı birçokları için bu şekilde yorumlansa da nevrotik Jasmine French yine de aktrisin unutulmaz rolleri arasında ilk sıralarda yer alıyor. Woody Allen, daha çok kendi alter egosu olarak tasarladığı erkek karakterlerin etrafında şekillenen filmlerle tanınsa da Blue Jasmine bu yöndeki istisnalardan bir tanesi. Blanchett’ı filmde kocası sahtecilik yaptığı için tüm serveti elinden alınan ve bu yüzden San Francisco’daki kız kardeşinin yanına taşınmak zorunda kalan alkolik ve dengesiz Jasmine rolünde izliyoruz. 

    Elizabeth (1998)

    Tarihsel biyografiler başrol oyuncularının performanslarını öne çıkarabilecekleri için kariyerleri açısından bir sıçrama tahtası görevi görür genellikle. Nitekim Shekhar Kapur’un Kraliçe Elizabeth’in İngiltere tahtına çıkış yıllarını anlattığı Elizabeth filminin de Cate Blanchett’ın kariyeri açısından benzer bir etkisi oldu. Elizabeth’in henüz kararsız ve toy bir lider olduğu ve Lord Robert Dudley’le aşk yaşadığı dönemi elen filmin 2007 yılında Elizabeth: The Golden Age adlı devam filmi de çekildi. 

    I’m Not There (2007)

    Blanchett’in Todd Haynes’le ilk işbirliği olan I’m Not There, Bob Dylan’ın hayatının farklı dönemlerini altı farklı oyuncunun beyazperdeye taşıdığı yaratıcı bir biyografi. Blanchett’ın yanı sıra Heath Ledger, Christian Bale, Marcus Carl Franklin, Richard Gere ve Ben Whishaw’ın ünlü müzisyeni canlandırdığı filmde Blanchett “Jude Quinn” isimli karakteri üstlendi. Dylan’ın folk müzikten uzaklaşıp elektronik müziği benimsediği döneme karşılık gelen bu kısımda, Blanchett sanatçının hem içsel hem de dışsal dünyada karşılaştığı gelgitleri yaratıcı bir biçimde ekrana taşıdı.  

    Manifesto (2017)

    Oyuncu nasıl ki I’m Not There’de Bob Dylan’ın farklı personalarından bir tanesini canlandırmıştı; Alman sanatçı Julian Rosefeldt’in projesi Manifesto’da bu defa kendisi 13 farklı rol üstlendi. Fütürizm’den Dadaizm’e, Pop-Art’tan Komünist Manifesto’ya 20. yüzyılın politik, toplumsal ve sanatsal tarihine damga vuran manifestolardan ilham alınarak hayata geçirilen Manifesto aslında başlangıçta çoklu ekranlı bir video yerleştirmesi olarak tasarlanmıştı. On iki kısa filmden oluşan projede âdeta bir bukalemun gibi rolden role giren Blanchett, performanslarında her zaman çok yönlülüğü ve radikalliği arayan bir isim olduğunu bir kez daha kanıtladı. 

    Rumours (2024)

    Genelde drama filmlerindeki performansları öne çıkan Blanchett, geçtiğimiz yıl Kanadalı eksantrik yönetmen Guy Maddin imzalı politik taşlaması Rumours’da rol alarak komedi konusunda aslında ne kadar yetenekli olduğunu hatırlattı bizlere. Global bir krizle ilgili ortak bir açıklama yazmaya çalışan G7 ülkeleri liderlerinin bu sırada ormanda kaybolmasının hikâyesini anlatan filmde Blanchett, Alman şansölyesi Hilda Ortmann’a hayat verdi. Angela Merkel’in parodisi diyebileceğimiz bu karakterin özellikle Kanada Başbakanı’yla olan ilişkisi izleyenleri kahkahaya boğacak düzeyde komik ve Blanchett’ın performansı için bile izlenmeye değer!

    The Lord of the Rings Üçlemesi

    Peter Jackson’ın The Lord of the Rings filmlerinde Cate Blanchett’ın ekran süresi görece az olsa da Lothlorien Ormanı’nın Leydisi Galadriel’in onun popüler kültür açısından en çok iz bırakan rolü olduğunu söyleyebiliriz. Elflere veren Güç Yüzüklerinden birinin sahibi olan Galadriel, Frodo’ya ve Yüzük Kardeşliği’ne Sauron’a karşı yürüttükleri mücadelede destek oldu. Sapsarı ve upuzun saçlarıyla Tolkien’in elf tasvirlerinin kusursuz bir şekilde vücut bulduğu bu karakter yıllar sonra çekilen Hobbit filmlerinde de karşımıza çıktı. 

    The Curious Case of Benjamin Button (2008)

    David Fincher’ın yaşlı bir adam görünümünde doğan giderek gençleşen Benjamin Button’ın hikâyesini anlattığı fantastik filminde elbette odak noktası büyük oranda başroldeki Brad Pitt’ti. Ancak Benjamin Button’ın hayatının farklı dönemlerinde bir şekilde yolunun kesiştiği büyük aşkı Daisy Fuller rolünde, Cate Blanchett da kayda değer bir performansa imza attı. Karakterinin hayatının farklı dönemlerinde geçirdiği değişimi görsel efekt ve prostetik makyajın ötesine taşıyan Blanchett’ın Brad Pitt’le yakaladığı kimya da beğeni topladı. 

    Cate Blanchett’in en iyi performanslarını çevrimiçi izleyin

    JustWatch ekibinin hazırladığı bu streaming rehberi sayesinde Cate Blanchett’ın en başarılı performanslarını Türkiye’de hangi platformlar üzerinden izleyebileceğinizi öğrenebilirsiniz. Kiralama, satın alma ve abonelik seçeneklerini filtreleyerek size en çok hitap eden seçeneği tercih edebilirsiniz.

  • Robert Pattinson’ın Beyazperdedeki En İyi Performansları

    Robert Pattinson’ın Beyazperdedeki En İyi Performansları

    Genç kızların delirircesine hayran olduğu yakışıklı bir genç aktörken, bugün adı sinemanın en başarılı auteur’leriyle beraber anılan Robert Pattinson, gerçekten oldukça ilginç bir kariyere sahip. Harry Potter ve Twilight gibi gençlik edebiyatının sinema uyarlamalarıyla şöhreti yakalasa da sonrasında Robert Eggert, Safdie’ler ve David Cronenberg gibi isimlerle çalışarak kendisine bambaşka bir yol çizen İngiliz oyuncu son olarak Güney Koreli yönetmen Bong Joon-ho'nun yeni bilimkurgu filmi Mickey 17’nde başrolü üstlendi. Biz de filmin vizyona girmesini fırsat bilip, Robert Pattinson’ın filmlerdeki en başarılı performanslarını bu sayfada bir araya getirdik. 

    Good Time (2017)

    Robert Pattinson’ın hiç şüphesiz kariyerinin en başarılı filmlerinden birine imza attığı Good Time, seyircisinin bir an olsun bile rahat bir nefes almasına izin vermeyen yüksek tempolu ve yaratıcı bir aksiyon filmi. Josh ve Benny Safdie’nin yönetmen koltuğuna oturduğu filmde Pattinson, alışık olduğumuz imajından son derece farklı karaktere bürünüyor. Sapsarı dağınık saçları, uzun sakalı ve kırmızı eşofman üstüyle film boyunca dur durak bilmeden koşan Pattinson, beraber banka soyarken yakalanan kardeşi Nick’i hapisten kurtarmaya çalışan Connie’yi canlandırıyor. 

    Mickey 17 (2025)

    Mickey 17, Bong Joon-ho’nun filmografisi içinde üst sıralarda yer alan bir film değil belki ama Pattinson’ın bu filmde gerçekten hayranlık uyandıran bir performans (hatta performanslar desek daha doğru olur!) sergilediği kesin. Edward Ashton’ın Mickey7 romanından uyarlanan filmde Pattinson, kendi kendisinin yeniden klonlandığı bir uzay görevine yazılan Mickey Barnes’ı canlandırıyor. Mickey’nin farklı versiyonlarının farklı kişiliklere sahip olduğunu not düşelim. Pattinson’ın özellikle aralarında çatışma yaşanan Mickey 17 ve Mickey 18 karakterlerini canlandırırken beden dili ve sesiyle ortaya nasıl bambaşka performanslar çıkarabileceğini görmek son derece etkileyici.  

    The Lighthouse (2019)

    Pattinson, modern folk horror denince ilk akla gelen yönetmenlerden olan Robert Eggers’ın The Lightouse filminde Willem Dafoe’yla başrolü paylaştı. New England açıklarında bir deniz fenerinde bekçilik yapmakla görevlendirilen Euphraim Winslow (Thomas Howard) karakterine hayat veren Pattinson yavaş yavaş deliliğin pençesine düşen bu bekçiyi canlandırırken bir kez daha kendi sınırlarını zorlamaktan çekinmeyen bir oyuncu olduğunu kanıtladı. İki karakter arasındaki kaotik ilişkideki değişimlerin daha çok beden dili ve yüz ifadelerinde yankı bulduğu filmde Pattinson’ın, anlatının tüm psikolojik ve dramatik yükü kendisinin ve Dafoe’nun sırtında olmasına rağmen çok zor ve kompleks bir performansın altından başarıyla kalktığını söylemek mümkün.

    High Life (2018)

    Fransız yönetmen Claire Denis’nin İngilizce ilk filmi olan High Life aslında konu itibariyle Mickey 17’yi anımsatan bir film. Ama ele aldığı temalar ve estetiği açısından son derece farklı bir tarza sahip. Ölüm cezası alan suçluların kara deliklerden enerji elde etmek üzere görevlendirildiği bir uzay gemisinde geçen filmde Pattinson’ın Monte isimli karakteri canlandırıyor. Gemideki mahkumları kullanarak yapay döllenme deneyleri yapan Dibs adındaki araştırmacının saplantısı haline gelen Monte, hem diğer mahkumların hem de Dibs’in oluşturduğu tehditler karşısında hayatta kalmaya çalışıyor. Son derece atmosferik bir yapıya sahip High Life’ta Pattinson fazla göze batmayan ama son derece ölçülü bir performans sergiliyor. 

    The Devil All the Time (2020)

    Robert Pattinson’ın kariyerine baktığımız zaman neredeyse hiç “kötü karakter” rolünü canlandırmadığını söylemek mümkün. The Devil All the Time ise buna bir istisna. Hem de ne istisna! Farklı dönemlerde geçen, birbirleriyle bağlantılı hikâyelerden meydana gelmesi sebebiyle kalabalık bir oyuncu kadrosuyla dikkat çeken filmde Pattinson, Coal Creek kasabasında rahiplik yapan Preston Teagardin’i canlandrdı. Nev-i şahsına münhasır Güneyli aksanı ve, neredeyse grotesk denebilecek düzeyde teatrallik kattığı performansıyla Rahip Preston karakteri, başarılı oyuncunun kariyerinde kesinlikle ikonik bir konuma sahip. 

    The Batman (2022)

    Beyazperdede defalarca uyarlanan ve şimdiye kadar Michael Keaton’dan Ben Affleck’e birçok karakterin canlandırdığı Batman’in pelerinine bir kez daha bürünmek ve perfomansıyla kendi farkını ortaya koyabilmek her oyuncunun harcı olmasa gerek. Ama Robert Pattinson’ın Matt Reeves’ın 2022 tarihli Batman uyarlamasında bunu layığıyla başardığını söyleyebiliriz. Önceki Batman filmlerine kıyasla çok daha karanlık, duygusal ve içe kapanık bir Bruce Wayne portresi çizen Robert Pattinson, özellikle Marvel ve DC’nin model aldığı “süper kahraman” tiplemesinin dışında bir Batman yorumu sundu seyirciye. Siyah göz makyajından, etkileyici beden diliyle aktardığı öfke ve acı duygularıyla, Pattinson’In bu rolüyle Reeves’in neo-noir film evrenini layığıyla sırtladığını söyleyebiliriz.

    Cosmopolis (2012)

    David Cronenberg sineması denince ilk akla gelen filmlerden olmasa da, yönetmenin gerçek hayranlarının sıklıkla bir başyapıt olarak nitelendirdiği Cosmopolis’in herkese hitap eden bir film olmadığını baştan söyleyelim! Ve tam da bu yüzden Pattinson’ın en başarılı performansları arasında anılmayı hak ediyor. Don DeLillo’nun aynı adlı romanından uyarlanan filmde Pattinson, Eric Parker isimli bir fon yöneticisi ve milyarderi canlandırıyor. Büyük bir çoğunluğu Parker’ın limuzinin içinde geçen filmde Pattinson, gelecek, teknoloji, kapitalizm, varoluş gibi çeşitli konular hakkında muğlak ve aşırı stilize replikleri ustalıkla aktarıyor seyircisine. Cronenberg’in Don DeLillo gibi bir yazarın metnini, yalnızca Twilight serisiyle tanınan bir aktöre emanet ettiğini göz önünde bulundurduğumuzda, Pattinson’ın daha o zamandan ne kadar büyük bir potansiyele sahip olduğunu görebiliyoruz… 

    Twilight (2008)

    Twilight serisi Robert Pattinson’sız bu denli popüler olur muydu bilinmez ama başarılı oyuncunun kariyeri açısından Twilight yadsınamaz bir öneme sahip. Bir dönemi kasıp kavuran vampir romanları furyasının en popüler serilerinden olan Twilight’ın beyazperde uyarlamasında Pattinson yakışıklı, melankolik ve karizmatik vampir Edward Cullen’a hayat verdi. Ekran partneri Kristen Stewart’la yaşadığı fırtınalı ilişkinin de etkisiyle 2010’lu yıllara damgasını vuran Twilight serisi, özellikle de ilk filmlerin amatörlüğüne rağmen bugün popüler kültür nezdinde kült statüsüne erişmiş durumda. Pattinson ise fantastik film serileri sayesinde ünlü olan birçok aktörün aksine Twilight defterini kapatıp kendi yoluna devam etmeyi başarabilmiş bir isim. 

    Harry Potter and the Goblet of Fire (2005)

    Robert Pattinson’ın popülerliği Twilight’la tavan yapsa da Harry Potter serisinin dördüncü filmindeki Cedric Diggory rolüyle dikkatleri çoktan üstüne çekmeyi başarmıştı aslında. Hufflepuff’ın Quidditch takımının kaptanı olan ve Harry’yle beraber Üçbüyücüler Turnuvası’nda Hogwarts’ı temsil eden Cedric Diggory, elbette film içinde kısmen küçük bir role sahip ama Pattinson daha o zamandan yakışıklılığıyla Daniel Radcliffe’i sollamış ve neredeyse filmin esas odağı haline gelmişti. 

    Tenet (2020)

    Kompleks hikâyeler ve çok katmanlı zaman algısıyla karakterlerden çok anlatı evreninin ön plana çıktığı filmlere imza atan Nolan sinemasında bir oyuncunun performansıyla dikkat çekmesinin görece zor olduğunu söyleyebiliriz. Hele de Tenet gibi yönetmenin hikâyesi en karmaşık filmi söz konusu olduğunda neredeyse imkânsız bile denebilir. John David Washington’ın canlandırdığı “Kahraman”a  görevinde eşlik eden yetenekli ve karizmatik ajan Neil rolünde izlediğimiz Pattinson’ın, Nolan’ın evrenine hiç zorlanmadan uyum sağladığı aşikar! Neil, bir yan karakter olmasına rağmen Kahraman’la dinamiğinin filmin geçmiş ve gelecek arasında gidip gelen karmaşık yapısını hafiflettiği ve daha izlenebilir kıldığını söylemek mümkün.

  • Anora’yı Sevdiyseniz Bu Filmlere de Göz Atın!

    Anora’yı Sevdiyseniz Bu Filmlere de Göz Atın!

    97. Akademi Ödülleri’nde kazandığı beş Oscar’la popülerliğini ikiye katlayan Anora, bir süre daha epey konuşulacağa benziyor. Mütevazı bütçeli bağımsız filmleriyle tanınan Amerikalı yönetmen Sean Baker’ın imzasını taşıyan film, Brighton Beach’li bir striptizci Ani’nin zengin bir Rus oligarkının oğluyla yaşadığı ilişki sonrasında bir anda değişiveren hayatını ve sonrasında yaşadığı hayal kırıklıklarını konu ediniyor. 

    Başrollerinde Mikey Madison, Yura Borisov ve Mark Eydelshteyn’ın rol aldığı film, screwball komedilerden suç hikâyelerine birçok farklı türden beslenen bir evrene sahip. Eğer Anora’yı ve seyircisini her saniyesinde canlı ve tetikte tutan ritmini sevdiyseniz ekibimizin size özel hazırladığı bu listeye mutlaka göz atın. 

    Uncut Gems

    Sean Baker sinemasından bahsedilirken sık sık adı geçen Safdie Kardeşler’in bu başyapıtı kesinlikle temposu ve her an beklenmedik bir şey olacakmış hissi veren anlatısıyla Anora’yı akla getiren bir film. Tıpkı Anora gibi New York’ta geçen Uncut Gems, sokak kültürü ve suç temaları açısından da benzerlikler taşıyor. Kumar bağımlılığı yüzünden başı belaya giren bir mücevher satıcısının peşindekileri atlatıp, borcunu ödemek için zamana karşı yarıştığı film saatli bir bomba gibi. Adam Sandler, Julia Fox, LaKeith Stanfield, Idina Menzel, Kevin Garnett gibi isimlerin oyuncu kadrosunda yer aldığı film Safdielerin bugüne kadarki en yetkin filmi sayılabilir. 

    Pretty Woman

    Garry Marshall’ın romantik klasiğinin Anora’ya benzediğini söylersek iki filme de haksızlık etmiş oluruz zira Anora, “anti Pretty Woman” şeklinde nitelendirebileceğimiz bir film. İki film de bir seks işçisi ve müşterisi arasında yeşeren romantik aşk konu ediniyor ve Ani’yle Ivan da tıpkı, Vivian ve Edward gibi bir anlaşma yapıp bir hafta boyunca sevgiliymiş gibi davranıyor. Ancak Sean Baker’ın versiyonunda peri masalı kısa sürede bir hayal kırıklığına dönüşüyor. Elbette Pretty Woman’da yeraltı dünyasının kovalamacalı atmosferi yok. Ama Julia Roberts ve Richard Gere’in arasındaki muhteşem kimya için kesinlikle yeniden keşfedilmeyi hak eden bir yapım var karşımızda.

    American Honey

    Amerikan rüyası ve mitlerine natüralist ve bir o kadar da modern bakışla Anora’yla benzer bir haleti ruhiyeye sahip olduğunu söyleyebiliriz American Honey için. İngiliz yönetmen Andrea Arnold’un ABD’de çektiği ilk film olmasına rağmen, ülkenin sosyo-kültürel yapısını büyük bir yetkinlikle ele aldığı bu öyküyü, hem bir yol filmi hem de bir gençlik filmi olarak nitelendirmek mümkün. Ve en önemlisi Sasha Lane’in canlandırdığı Star karakteri, filmin başında dışardan sert ve güçlü bir karaktere sahipmiş gibi görünürken, yaşadıkları sonrasında kırılganlığının yüzeye çıkması da Ani’nin filmde yaşadığı hayal kırıklığı ve duygusal travmalarla paralellikler taşıyor. 

    After Hours 

    Scorsese’nin kariyerinin ilk dönemlerinden bu değeri az bilinen kara komedi klasiği anlatı yapısı açısından Anora’yla benzerlikler taşıyor. Hatta After Hours’ın, Baker, Safdie ve Jarmusch gibi birçok yönetmen açısından temel bir referans noktası olduğunu söylemek dahi mümkün. İçinde bulundukları talihsiz durumdan kurtulabilecek kapasitede olduklarını düşünen, ancak bunun için çabaladıkça daha çok bocalayan Ani ve Paul için kader ortağı desek yeridir! Özellikle Toros, Garnik ve İgor’un Ani’yi ikna etmeye çalıştığı ve sonrasında Ivan’ı aramaya çıktıkları kısımlar, ton ve atmosfer açısından Scorsese’nin vizyonuyla çok yakın bir noktada konumlanıyor. 

    Zola

    Detroitli bir striptizci olan Zola’nın yeni tanıştığı dansçı Stefani’yle beraber yüklü miktarda para kazanma hayaliyle Florida’ya gitmesini konu edinen Janicza Bravo imzalı filmin, seks işçiliği, suç ve gençlik temaları açısından, Sean Baker sinemasıyla çok benzer dünyaları konu edindiğini söylemek mümkün. Renkli ve toksik karakterleriyle günümüz Amerikasına ince bir hicivle yaklaşan Zola ton olarak daha absürt bir tarza sahip. Taylor Paige’in Zola’sı ve Riley Keough’nın Stefani’sinin, Ani’ye kıyasla biraz karikatürize kaldığı doğru ancak, iki filmin de post-internet çağının mizahını yakalamaya çalışın ve Z kuşağını çok iyi tanıdığını düşünen millennial vizyonuna sahip olduğu kesin

    Shiva Baby

    Başroldeki Rachel Sennott’ın Danielle karakteriyle harika bir çıkış yaptığı Shiva Baby, komedi tarzının yanı sıra mizahını kültürel klişeler üzerinden kurması açısından da Anora’yla birlikte okunabilir. Emma Seligman’ın yönetmenliğini üstlendiği filmde Danielle isimli bir genç kız, akrabalarından birinin ölümü sonrasında ailesiyle matem (şiva) döneminde bir araya gelir Ancak internetten görüştüğü ve kendisinden yaşça epey büyük olan Max’ın ve eski sevgilisi Maya’nın da törende olması Danielle’i epey zor bir duruma sokar. Ana karakterin deneyimlediği bu kapana kısılmışlık hissini, incelikli bir mizahla harmanlayan Shiva Baby son yılların en özgün komedi filmlerinden bir tanesi. 

    Le notti di Cabiria

    Bizzat Sean Baker’ın Anora’ya ilham kaynağı olduğunu belirttiği Le notti di Cabiria, İtalyan usta Federico Fellini’nin en dokunaklı filmlerinden bir tanesi. Daha çok renkli, kalabalık ve kaotik bir sinemayla özdeşleşen Fellini’nin İtalyan neorealizminin etkilerinin halen hissedilği döneminde imza attığı film, Cabiria isimli bir seks işçisinin iyi bir hayat kurmaya hayalleriyle adım attığı ilişkilerinin hep hayal kırıklığıyla sonuçlandığı hikâyelerden oluşuyor. Karakter yapıları açısından Ani ve Cabiria pek benzemese de besledikleri umutların boşa çıkması sonrasında deneyimledikleri çaresizlik kesinlikle ortak. 

    Compartment Number 6

    Akademi Ödülleri’nde En İyi Kadın Oyuncu’yu kazanarak başarısı tescillenen Mikey Madison, Anora’daki tek etkileyici performans değil kesinlikle. Vanya’nın ailesinin adamlarından Igor’u canlandıran Yura Borisov da bu sezonun öne çıkan aktörlerinden biri oldu. Ancak Borisov’un, Anora’dan önce de özellikle festival çevrelerinde epey tanınan bir isim olduğunu söylemeden geçmeyelim. Eğer yetenekli oyuncunun diğer filmlerdeki performanslarını merak ediyorsanız, Cannes Film Festivali’nde Büyük Jüri Ödülü alan Rus-Fin ortak yapımı Compartment Number 6’e mutlaka göz atın!

  • Mikey Madison’ın Film ve Dizilerdeki En İyi Performansları

    Mikey Madison’ın Film ve Dizilerdeki En İyi Performansları

    Geçtiğimiz günlerde Mikey Madison, 97. Akademi Ödülleri’nin en büyük sürprizlerinden birine imza attı ve Sean Baker imzalı Anora filmindeki performansıyla En İyi Kadın Oyuncu Oscar’ını kucakladı. Madison, henüz sadece 25 yaşında olmasına rağmen beyazperdede ve televizyondaki rolleriyle adını duyurmayı başarmış bir isim. JustWatch ekibi olarak Madison’ın film ve dizilerdeki en dikkat çeken performanslarını bu sayfada bir araya getirdik.

    Anora (2024)

    Madison, yönetmenliğini Sean Baker’ın üstlendiği bu modern Külkedisi masalında, Brighton Beach’te bir striptiz kulübünde çalışan Ani’yi canlandırdı. Madison, zengin bir Rus oligarkının kendisi yaşlarındaki oğlu Ivan’la yoğun bir aşk yaşayan, tam hayallerinin gerçek olduğunu düşünürken kendisini yalnız, aşağılanmış ve kandırılmış bir halde bulan genç kadının duygularını çarpıcı bir şekilde ekrana taşımayı başardı. Karakter için yoğun bir hazırlık süreci geçiren aktrisin, ödülünü bileğinin hakkıyla kazandığı kesin!

    Once Upon a Time… in Hollywood (2019)

    Yıldız oyuncu, Quentin Tarantio’nun Manson ailesi cinayetlerini merkezine aldığı Once Upon a Time… in Hollywood’da Susan “Sadie” Atkins karakterine hayat verdi. Filmdeki performansı süre olarak sınırlı olsa da Rick Dalton’ı (Leonardo DiCaprio) öldürmek için evine gittiği sekans, tüm şiddeti ve acımasızlığıyla akıllara kazındı. Sean Baker’ın Madison’ı Anora rolüne seçmesinde bu filmdeki performanısının epey etkili olduğunu da not düşelim. 

    Scream (2022)

    Kült korku film serisinin yeniden çevrimi olan Scream, Mikey Madison’ın büyük çaplı bir film serisindeki ilk başrolü olması açısından önem taşıyor. Tıpkı ilk Scream filmi gibi Ghostface’ın terör estirdiği Woodsboro’da geçen yeniden çevrimde Madison, saldırıya uğrayan lise öğrencisi Tara Carpenter’ın arkadaşlarından biri olan Amber Freeman’a hayat verdi. Oyuncu, filmin sonlarına doğru aslında göründüğü gibi biri olmadığı ortaya çıkan Amber’ın derinlerde yatan bu karanlık ve acımasız yönünü de inandırıcı ve etkileyici bir tonda ekrana taşıdı.

    Better Things (2016 - 2022)

    Pamela Adton ve Louis C. K. tarafından yaratılan  komedi dizisi Better Things de Madison’ın kariyerinin öne çıkan basamaklarından bir tanesi. FX ekranlarında beş sezon oynayan dizi, Los Angeles’ta üç kızını büyütmeye çalışan aktris Sam Fox’un (Pamela Adton) hayatına odaklandı. Madison ise dizide Sam’in sancılı bir yetişkinliğe adım atma sürecinden geçen en büyük kızı Maxine “Max” Fox’a hayat verdi. Madison’ın karakterini “asi genç kız” klişesine indirgemeksizin; doğal ve gerçekçi bir yaklaşımla canlandırması, Sam’in kompleks ve inişli çıkışlı yapsını çok daha sahici kıldı. 

    Monster (2018)

    Madison, 1999 tarihli aynı adlı romandan uyarlanan Netflix filmi Monster’ın da oyuncu kadrosunda yer aldı. Haksız yere bir cinayet işlemekle suçlanan Steve Harmon’ın adını temize çıkarmak için mücadele ettiği filmde Madison, Steve’in kız arkadaşı Alexandra Floyd’u canlandırdı. Alexandra, hikâye açısından önemli bir role sahip olmasa da Steve’in kaybetme riski karşı karşıya olduğu yaşamını temsil etmesi açısından duygusal ağırlığı oldukça yoğun hissedilen bir karakterdi. 

    Lady in the Lake (2024)

    Geçtiğimiz yıl Madison, Anora’nın yanı sıra başrollerinde Natalie Portman ve Moses Ingram’ın paylaştığı Apple TV mini dizisi Lady in the Lake’de boy gösterdi. 1960’lı yıllar Baltimore’unda faili meçhul iki cinayeti çözmeye çalışan Maddie Schwatz adlı gazetecinin hikâyesini anlatan dizide Maddison, Maddie’ye soruşturmasında yardım eden Judith Weinstein’ı canlandırdı.

  • 8 Mart Kadınlar Günü’nde Çevrimiçi İzleyebileceğiniz 8 Film

    8 Mart Kadınlar Günü’nde Çevrimiçi İzleyebileceğiniz 8 Film

    Yaşamın her alanına sızmış sistematik eşitsizliklerin, kadına şiddetin ve zorbalığın azalmaksızın gitgide daha yoğun hissedildiği ülkemizde 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün önemi çok büyük. Milyonlarca kadının dayanışmalarını ve hak mücadelelerini kamusal alana taşıdığı bu günün ruhuna uygun bir film izlemek istiyorsanız doğru yerdesiniz. JustWatch olarak Türkiye’deki streaming platformları üzerinden izleyebileceğiniz 8 filmi bir araya getirdik. 

    Aaahh Belinda (1986)

    MUBI Türkiye bu yıl 8 Mart’a özel Türkiye sinemasının en başarılı kadın yıldızlarından Müjde Ar’a odaklanan bir seçkiyle karşımızda. Kuralları Baştan Yazmak başlıklı seçkide yer alan filmlerden bir tanesi de Aaahh Belinda. Yönetmenliğini Atıf Yılmaz’ın üstlendiği filmde Ar, bir şampuan reklamında evli, çocuklu bir ev kadınını canlandıran ve bir sabah kalktığında kendisini bu hayatı gerçekten yaşarken bulan tiyatro oyuncusu Serap’ı canlandırıyor. Etrafında hiç kimse başına gelenlere inanmayan Serap’ın hikâyesi, farklı sosyal çevrelerdeki kadınların gündelik yaşamlarında maruz kaldıkları sıkıntılara sınıfsal bir bakış da atıyor. 

    Orlando (1992)

    İngiliz yönetmen Sally Potter’ın Virginia Woolf’un kült romanı Orlando’nun sinema uyarlaması da feminist sinemanın tartışmasız başyapıtları arasında kabul ediliyor. Film, hayatına Kraliçe Elizabeth döneminde zengin bir aristokrat olarak başlayan ancak bir türlü yaşlanmayan ve bir sabah kalktığında kadının bedenine sahip olduğunu fark eden Orlando’nun 400 yıllık öyküsünü takip ediyor. Genç Tilda Swinton’ın androjen dış görünüşüyle Orlando’nun değişimini etkileyici bir şekilde ekrana taşıdığı film özellikle cinsiyet rollerinin tarihsel anlamı ve evrimi açısından önemli bir anlatıya sahip. 

    Frida (2002)

    Julie Taymor’ın Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun yaşamöyküsünü anlattığı film konvansiyonel bir biyografi olsa da başroldeki Salma Hayek’in duygu yüklü ve etkileyici performansıyla benzerlerinden sıyrılmayı başarıyor. 18 yaşında geçirdiği trajik trafik kazasının sanatı ve yaşamı üzerindeki etkilerinden Diego Rivera’yla inişli çıkışlı beraberliğine, Frida Kahlo’nun kapsamlı ve derinlikli bir portresini çizen film, yaratıcılığını acısıyla ve dayanıklılığıyla besleyen bu sanatçı figürüyle seyircisine de ilham veriyor.

    Little Women (2019)

    Bağımsız Amerikan filmlerinde rol alarak başladığı sinema kariyerine yönetmen olarak devam eden Greta Gerwig, ikinci uzun metrajı Little Women’la, Louisa May Acott’un aynı adlı klasiğine modern bir yorum getirmişti. Başrollerinde Saoirse Ronan, Timothée Chalamet, Florence Pugh, Emma Watson, Laura Dern ve Meryl Streep gibi yıldızların yer aldığı oyuncu kadrosuyla dikkat çeken film 6 dalda Oscar’a aday gösterildi. Little Women, bir önceki filmine kıyaslandığında bir ansambl kadroyla, daha büyük bir prodüksiyonun altından kalkmayı başaran Gerwig’in yönetmen olarak konumunu da sağlamlaştırmış oldu. 

    Never Rarely Sometimes Always (2020)

    Son dönemlerde ülkemiz dahil olmak üzere kürtaj karşıtı politikaların kadınlar üstünde baskısının beyazperdeye da yansıdığını söylemek mümkün. Genellikle bu süreçte kadınların yaşadığı fiziksel ve psikolojik zorlukların daha sansasyonel ve çarpıcı bir dille anlatıldığı “kürtaj filmlerinin” aksine Eliza Hittman imzalı Never Rarely Sometimes Always şefkatli ve hassas bakışıyla farkını ortaya koyuyor. Hamile olduğunu öğrenen 17 yaşındaki Autumn’un Pennsylvania’da aile izni olmadan kürtaja izin verilmediği için kuzeniyle beraber kürtaj olmak adına New York’a gitmesini konu edinen film, kürtajla ilgili tüm sinema klişelerinden ustalıkla sıyrılmayı başarıyor.  

    Corsage (2022)

    Marie Kreutzer’in Avusturya-Macaristan’ın ikonik İmparatoriçesi Elisabeth’i, nam-ı diğer Sissi’yi merkezine alan tarihsel biyografisi, anakronik müzikleri ve yaratıcı görsel dünyasıyla Sofia Coppola’nın Marie Antoinette’ini akla getiren bir film. Sissi rolünde Vicky Krieps’e Cannes’da Belirli Bir Bakış seçkisinde En İyi Kadın Oyuncu ödülünü kazandıran Corsage, zorla sokulmaya çalıştığı kalıplardan özgürleşmenin yolunu arayan Elisabeth’in, bugün bile birçok kadının hayatında yankı bulan isyanını anlatıyor. 

    How to Have Sex (2023)

    Molly Manning Walker’ın ilk uzun metrajı How to Have Sex, yaz tatillerini Girit adasında geçirme planı yapan 16 yaşındaki üç genç kızı merkezine alıyor. Sabahtan akşama durmaksızın içki içen ve partileyen gençlerin tatillerindeki en önemli hedefleriyse biriyle sevişmek! Dışardan son derece girişken ve rahat biriymiş izlenimi veren Tara’nın bu süreçte yaşadığı travmaları ve kendini keşfetme sürecini ele alan filmde yönetmen, rızanın değişken doğasını ele alırken, ana karakterine karşı hem duyarlı hem de mesafeli bir bakış açısıyla yaklaşıyor. 

    Anatomie d’une chute (2023)

    Geçtiğimiz yılın şüphesiz en çok konuşulan filmlerinden biri olan Anatomie d’une chute, balkondan düşüp ölen kocasını öldürmekle suçlanan roman yazarı Sandra’nın masumiyetini kanıtlama mücadelesine odaklanıyor. Dışardan bakıldığında “mahkeme filmi” kategorisine kolaylıkla girebilecek film aslında Sandra’nın bir anne ve eş olarak zayıf yönlerinin nasıl aleyhine kullanılabileceğini göstermesi açısından çok anlamlı zira hukuk sisteminin temelinde patriyarkal düzenin bir izdüşümü olduğunu ortaya koyuyor.

     

  • Anthony Mackie’nin En İyi 8 Performansı

    Anthony Mackie’nin En İyi 8 Performansı

    Captain America: Brave New World’le beraber artık resmi olarak Captain America rolünü üstlenen Anthony Mackie, bugün Marvel Sinematik Evreni’nin en gözde oyuncularından biri kabul ediliyor. Mackie, kariyeri açısından bir sıçrama tahtası görevi gören süper kahraman filmleriyle tanınsa da aslında, aksiyon filmlerinden tarihsel dramalara uzanan çeşitli türlerde başarısını kanıtlamış yetenekli bir oyuncu.

    JustWatch ekibi olarak hazırladığımız bu listede Mackie’nin beyazperdedeki en iyi 10 performansını sizler için bir araya getirdik. Sitemizin filtreleme özelliğini kullanarak farklı platformlar arasından kiralama, satın alma ve abonelikle izleme seçeneklerinden size en çok hitap edeni bulabileceğinizi de unutmayın.  

    The Hurt Locker

    Kathryn Bigelow’a hem en iyi yönetmen hem de en iyi film Oscar’ı kazandıran The Hurt Locker, Anthony Mackie’nin kariyerinde de bir dönüm noktası oldu. Filmde başrolü, daha sonra Marvel filmlerinde de beraber rol alacağı Jeremy Renner’la paylaşan Mackie, Çavuş J.T. Sanborn’u canlandırdı. Irak’taki ABD ordusunda bomba imha ekibinde yer alan Sanborn’un, Renner’in fevri, ani kararlar veren karakteri William James’in aksine işine soğukkanlı yaklaşan ve ekibin diğer üyelerinin güvenliğini düşünen bir asker olması ikilinin arasında gerilimlere sebep olmuştu. Filmde, Mackie’nin karaktere kattığı duygusal boyut özellikle dikkat çekti.

    Synchronic

    Justin Benson ve Aaron Moorhead’in yönettiği filmde Mackie başrolü Jamie Dornan’la paylaşmıştı. Bilimkurgu türündeki filmde Steve ve Dennis isimli iki sağlık görevlisi bir dizi ölüme sebep olan Synchronic isimli bir ilacın peşine düşmüştü. Steve’in de maruz kalmasıyla yaşamını tehdit etmeye başlayan ilacın aslında gerçeklik algısını bozarak zaman yolculuğuna imkan sağladığı ortaya çıkmış, ikili Dennis’in bir anda ortadan kaybolan kızı Brianna’yı bulmaya çalışmıştı. Aksiyon, drama ve varoluşsal temaları ustaca harmanlayan filmde Mackie’nin performansı oyuncunun bilim kurgu türünde bile insanın özüne temas eden duyguları ekrana yansıtabildiğini ortaya koymuştu. 

    Captain America: The Winter Soldier

    Mackie’nin Sam Wilson / Falcon karakterini ilk kez canlandırdığı Captain America: The Winter Soldier filmiyle, Marvel Sinematik Evreni’ne giriş yaptı. Steve Rogers’a Hydra bünyesindeki bir komployu çözmesine yardım eden Sam, Steve’e iyi bir ekip arkadaşı oldu. The Winter Soldier filmiyle beraber, İkilinin arasında savaşlardaki ortak deneyimleri ve travmaları sebebiyle yakın ve güven veren ilişkinin de temelleri atıldı. 

    Banker

    Anthony Mackie’nin usta oyuncu Samuel L. Jackson’la başrolleri paylaştığı bu tarihsel dramada ikili ABD’nin ilk Afro-Amerikalı bankerlerinden Bernard Garrett ve Joe Morris’i canlandırmıştı. Filmde Garrett ve Morris şirketlerinin yöneticisiymiş gibi göstermek için Matt Steiner (Nicolas Hoult) isimli bir beyazla anlaşmış ve onun sayesinde önce Los Angeles, sonrasında Teksas da siyah ailelerin de işletme kurmak veya ev satın almak için kredi çekmelerine imkân tanımıştı. Ta ki kurdukları düzen ortaya çıkıncaya kadar!

    Pain & Gain

    Aksiyon filmleri denince ilk akla gelen isimlerden olan Michael Bay’in Pain & Gain filminde Mackie, Mark Wahlberg ve Dwayne Johnson’la başrolleri paylaştı. Mackie, Mark Wahlberg’in karakteri Daniel Lugo'nun en yakın arkadaşlarından biri olan bir vücut geliştiricisi Adrian Doorbal’a hayat verdi. Filmde Doorbal, Lugo’nun zengin bir iş adamını kaçırıp ondan zorla para almaya yönelik planına dahil olmuştu. Lugo kadar hırslı ve manipülatif biri olmayan Doorbal, başlangıçta güç ve statü kazanma hayaliyle çıktığı bu yolda, giderek geri dönüşü olmayan bir suç girdabına sürüklenmişti. Amerikan rüyasının hicvedildiği bu filmde Mackie’nin komedi yeteneğinin ön plana çıktığını söylemek mümkün. 

    Captain America: Civil War

    Winter Soldier’dan itibaren birçok MCU yapımında yer alan Mackie’nin diğer bir dikkat çekici performansı Captain America: Civil War filminde karşımıza çıktı. Mackie, Avengers ekibinin ikiye bölünmesiyle bir yandan yakın dostu Steve Rogers’ın arkasında durmak isteyen ancak Rogers’ın Tony Stark’la olan çekişmesinin giderek şiddetlenmesi karşısında vicdanı rahat olmayan Ssm Wilson’ın yaşadığı ikilemleri ustalıkla ekrana taşıdı. Filmin kalabalık oyuncu kadrosuna rağmen karakterinin ağırlığını ortaya koymayı başaran Mackie bir anlamda Sam Wilson’ın ilerde MCU’da daha önemli roller üstleneceğinin sinyallerini de vermiş oldu. 

    Half Nelson 

    Ryan Fleck’in yönettiği ve Ryan Gosling başrolde oynadığı film, madde bağımlılığından kurtulmaya çalışan Dan Dunne adlı bir öğretmenin 13 yaşındaki öğrencisi Drey’le (Shareeka Epps) kurduğu dostluğu konu edinmişti. Mackie ise filmde Drey’i kendisi için çalıştırmak için uğraşan uyuşturucu satıcısı Frank’e hayat verdi. Mackie Frank rolünde, basmakalıp bir kötü adam tiplemesinden çok daha derinlikli bir performansa imza attı. 

    The Night Before

    Yönetmen koltuğunda Jonathan Levine’ın oturduğu Noel temalı bu komedi filminde Mackie başrolleri Joseph Gordon-Levitt ve Seth Rogen’la paylaştı. Her yıl Noel’i beraber kutlamak için bir araya gelen üç arkadaşı konu edinen filmde Mackie başarılı bir Amerikan futbolu oyuncusu olan Chris Roberts karakterini canlandırmıştı. Listedeki diğer filmlere kıyasla bir komedi filmi olarak geri planda kalsa da oyuncunun farklı türlerde performans ortaya koyma becerisini kanıtladığı için yine de göz önünde bulundurulması gereken bir yapım.

  • Görsel Efekt Oscar’ı Kazanan En İyi 10 Film

    Görsel Efekt Oscar’ı Kazanan En İyi 10 Film

    Görsel efektlerin sinema endüstrisi içindeki önemi, Akademi Ödülleri’nin daha ilk döneminden itibaren vurgulanmıştır. 1939 yılında resmi olarak En İyi Özel Efekt kategorisinde değerlendirilen bu ödül, 1963’a kadar filmdeki hem görüntü hem de ses efektlerini kapsamaktaydı. 1964’ten itibaren sadece görsel efektlerin değerlendirildiği kategorinin tarihine baktığımız, dönemine göre alanında çığır açan teknolojilerin kullanıldığı başyapıtlarla dolu olduğunu görmek mümkün.

    JustWatch ekibi bu sayfada kategorinin bugün bile konuşulan ve etkileyiciliğinden hiçbir şey kaybetmeyen 10 ödülllü filmi bir araya getirdi. Türkiye’deki streaming platformlarıyla ilgili her gün güncellenen bilgilere sahip veri tabanımız sayesinde, filmleri çevrimiçi olarak nereden izleyebileceğinizi de öğrenebilirsiniz. Ayrıca filtreleme özelliğini kullanarak kiralama, satın alma ve abonelik seçenekleri arasından size en çok hitap eden seçeneği tercih edebilirsiniz. 

    Dune: Part Two (2024)

    Frank Herbert’in epik Dune evrenini beyazperdeye uyarladığı ilk filmiye de Görsel Efekt Oscar’ını kazanan Denis Villeneuve ve ekibi bu 2025 Oscar ödüllerinden de zaferle döndü. 

    Üst düzey CGI teknolojisinin, maketlerin ve pratik setlerin bir arada kullanıldığı film çöl gezegeni Arrakis’in etkileyici manzaralarından, Harkonnen’lerin siyah beyaz gezegeni Giedi Prime’a, Dune evreninin atmosferini zenginleştirmeyi ve çok daha etkileyici hale getirmeyi başardı. 

    Inception (2010)

    Özellikle son on yılda bilgisayar tabanlı görsel efektlerin öne çıktığı bu kategori açısından Christopher Nolan filmlerinin her zaman özgün bir vizyon sunmayı başardığını söylemek mümkün. Nolan’ın CGI kullanımını minimum düzeyde tutarak pratik efektlere öncelik tanımaya çalıştığı Inception da buna bir istisna değil. Paris’te şehrin kendi üzerine kapandığı sekanstan, dönen devasa bir set kullanılarak çekilen otel koridorundaki kavgaya kadar unutulmaz sahnelerle dolu olan Inception karşısında diğer adayların zaten pek de şansı olmadığını söyleyebiliriz. 

    Avatar (2009)

    Kategorinin bir önceki yılki kazananı Avatar ise, görsel efektler açısından neredeyse taban tabana zıt bir yaklaşıma sahip. Birçoğumuzun da bildiği üzere James Cameron imzalı Avatar, 2009 yılında gösterime girdi ve ana akım sinemayı baştan aşağı değiştirdi. Filmin hareket yakalama, 3D ve CGI teknolojileri açısından benzersiz efektlerle âdeta dijital sinemaya yön verdiğini söylemek mümkün. Filmin özel efektlerinden sorumlu Weta Digital oyunculara, yüz ifadelerini kaydeden kameralı başlıklar giydirerek, Nav’i ırkına mensup karakterlere daha gerçekçi bir görünüm kazandırdı. Cameron, çekimler sırasında oyuncuları simültane olarak CGI ortamlarda gözlemlemesini sağlayan bir virtüel kamera sistemi kullandı. Üç boyut teknolojisini de daha immersive hale getiren film, özellikle fantastik ve bilim kurgu türünde VFX bazlı dünya yaratımını bir standart haline dönüştürdü. 

    Pirates of the Caribbean: Dead Man’s Chest (2006)

    Marvel’ın son dönem yapımlarında CGI temelli karakterler konusundaki özensizliği ne zaman gündeme gelse kıyaslama adına mutlaka Pirates of the Caribbean: Dead Man’s Chest referans olarak gösterilir. Elbette bunda Bill Nighy’nin canlandırdığı Davy Jones karakterinin payı çok büyük. Görsel efektlerini Industrial Light & Magic’e borçlu olan filmde, bilgisayar temelli efektler kullanılarak yaratılan bir karakter, live-action çekimlerle ilk defa bu denli homojen ve gerçekçi bir etki yaratmayı başardı. 

    The Lords of the Rings: The Two Towers (2002)

    Peter Jackson’ın The Lord of the Rings üçlemesinin tamamı üç yıl boyunca art arda En İyi Görsel Efekt Oscar’ıyla ödüllendirildiği için aralarında seçim yapmak aslında oldukça zor. Yine de Andy Serkis’in Gollum’u hareket yakalama teknolojisiyle ilk kez canlandırdığı The Two Towers’ın bu açıdan çığır açtığını söylemek mümkün. Avatar’ın görsel efektlerine de imza atan Weta, LOTR’a katkılarıyla da endüstrinin dikkatini çekmişti. Gollum, önceki CGI temelli karakterlere göre çok daha gerçekçi fiziksel hareketlere ve yüz ifadelerine sahipti. Weta ayrıca bu süreçte MASSIVE adlı teknoloji sayesinde savaş sahnelerindeki kalabalıkları çok daha inandırıcı hale getirdi. 

    The Matrix (1999)

    Lana ve Lily Wachowski’nin cyberpunk klasiği The Matrix, Star Wars’ın yeni üçlemesinin ilk filmini geride bırakarak En İyi Görsel Efekt Oscar’ını kucakladı. Genelde fantastik ve bilimkurgu türündeki filmlerin öne çıktığı kategoride, aksiyon yönü ağır basan The Matrix’in ödül alması ayrıca dikkat çekti. Wachowski’lerin filmiyle özdeşleşen “mermi zamanı” isimli teknik, hareket yakalama ve CGI aracılığıyla, kamera normal hızda hareket etse de görüntünün sanki yavaşlatılmış, hatta dondurulmuş izlenimi vermesini mümkün kıldı. Pratik efektler ve gerçekçi aksiyon sahneleriyle de dikkat çeken yapım, dijital teknolojilerden ayrıca bu efektleri daha da vurgulamak amacıyla da faydalandı. 

    Jurassic Park (1993)

    Sinema tarihinde görsel efektler açısından diğer bir dönüm noktasına Jurassic Park’la Steven Spielberg imza attı. Fillm, özellikle CGI ve pratik efektleri oldukça büyük çaplı bir kullanım düzeyinde harmanlamasıyla benzerlerinden ayrıldı. Burada “büyük çaplı” dediğimizde dinozorlardan bahsettiğimizi herhalde vurgulamaya gerek yok. Bilgisayar temelli grafikler için Industrial Light & Magic’le çalışan Spielberg dinozorların yaratımında ayrıca animatronik teknolojiler de kullandı. Stan Winston’ın başında olduğu görsel efekt ekibi iki tane hidrolik T-Rex kuklası inşa etti. Jurassic Park’la beraber CGI, stop-motion animasyon karşısındaki üstünlüğünü de bir nevi kanıtlamış oldu.  

    Star Wars: The Empire Strikes Back (1980)

    Dead Man’s Chest ve Jurassic Park’tan bahsederken adını geçirdiğimiz Industrial Light & Magic esasında Star Wars serisinin ilk filminin yapım sürecinde George Lucas tarafından kuruldu. A New Hope’la En İyi Görsel Efekt Oscar’ını kazanan Lucas, bu kategorideki esas başarısına Empire Strikes Back’le imza attı. Stop-motion tekniğinin geliştirilmesiyle elde edilen go-motion sayesinde filmdeki dev zırhlı savaş araçlarının hareketi sağlandı. Filmdeki birçok gezegen, uzay gemisi ve direniş üssü, detaylı minyatürler tasarlanarak beyazperdeye aktarıldı. Atmosfer yaratımındaysa Ralph McQuarrie ve Harrison Ellenshaw’ın uyguladığı mat boyama tekniği gerçek olarak çekilmesi imkânsız mekânların filmde yer almasına imkân tanıdı. 

    Alien (1979)

    Ridley Scott imzalı Alien, görsel efektlerin halen minyatürler ve animatronik teknolojileri gibi pratik yöntemlerle hayata geçirildiği bir dönemde bu ödüle layık görüldü. Bilimkurgu ve korku türünü harmanlayan Alien, son derece gerçekçi bir atmosferin yanı sıra, uzaylıları basit bir hayal ürünü olmaktan çıkarıp fiziksel bir gerçeklik katarak ekrana taşımasıyla devrim niteliğinde bir iş olarak görüldü. H. R. Giger’ın tasarımlarıyla hayata geçen  Xenomorph yaratıklardan, Nostromo uzay gemisine tam bir mekanik ve optik işçilik şaheseri olan Alien, daha evvel Star Wars ve 2001 filmlerinde kullanılan hareket kontrolü teknolojisini de bir adım ileriye taşıdı. 

    2001: A Space Odyssey (1968)

    Stanley Kubrick’in aldığı tek Oscar’ını tasarladığı görsel efektlerle alması açısından da önem taşıyan 2001, realizm açısından dönemine göre bilimkurgu türünde erişilmesi oldukça güç bir seviye ortaya koydu. Star Wars ve Jurassic Park gibi filmlerde daha ilerletilmiş aşamalarının kullanıldığı hareket kontrolü teknolojisinin ilk kez kullanıldığı film, uzay gemilerinin çok daha akışkan ve gerçekçi bir şekilde hareket ediyormuş izlenimi vermesini sağladı. Discovery One uzay üssünün eşsiz bir incelikle inşa edildiği film, dönen setler kullanarak yapay yerçekimi illüzyonu yaratmayı başardı. Kendisinden sonraki birçok filmi için bir mihenk taşı görevi gören 2001 bugün bile “İnsanın Şafağı” ve “Yıldız Geçidi” sekanslarıyla nefesimizi kesmeye devam ediyor. 

  • 2025 Oscarlarının Öne Çıkan Ödülleri ve Kazanan Filmler

    2025 Oscarlarının Öne Çıkan Ödülleri ve Kazanan Filmler

    97. Akademi Ödülleri dün akşam Los Angeles’ta Conan O’Brien’ın sunuculuğuyla gerçekleşen törende sahiplerini buldu ve böylelikle birçok sinemaseverin merakla takip ettiği ödül sezonu da sona erdi. Geceye En İyi Film de dahil olmak üzere toplamda beş ödül kazanan Anora damgasını vururken, The Brutalist ve Emilia Perez de gecenin öne çıkan filmleri arasında yer aldı.

    JustWatch’ın hazırladığı bu sayfa sayesinde 2025 Oscar Ödülleri’nde büyük ödülleri kazanan filmleri inceleyebilir ve çevrimiçi hangi platformlar üzerinden izlenebildiklerini öğrenebilirsiniz. 

    En İyi Uluslararası Film: I’m Still Here

    Özellikle başrol oyuncusu Fernanda Torres’in En İyi Kadın Oyuncu dalında adaylık kazanmasıyla ödül sezonuna epey renk katan Brezilya yapımı I’m Still Here sürpriz olarak nitelendirebileceğimiz bir zaferle En İyi Uluslararası Film Oscar’ını kazandı. Walter Salles’in imzasını taşıyan politik ve tarihsel drama, Brezilya’da askeri diktatörlük rejimi döneminde tutuklanan kocasını bulmaya çalışan Eunice Paiva gerçek yaşam öyküsüne dayanıyor. 

    En İyi Animasyon: Flow

    Gecenin bir diğer sürprizi ise animasyon kategorisinde yaşandı. The Wild Robot ve Memoir of a Snail gibi daha ana akım tarzda filmlerle karşı karşıya olan Letonya yapımı animasyon Flow ödülün kazananı oldu. Gints Zilbalodis’in yönetmenliğini üstlendiği film, küçük bir kedinin tüm dünyayı sular altında bırakan bir tufan sırasında hayatta kalma çabalarını ve bu yolculuğu sırasında diğer hayvanlarla etkileşimlerini konu ediniyor. 

    En İyi Uyarlama Senaryo: Conclave

    Son derece klasik bir anlatıya ve estetiğe sahip olsa da kendine kayda değer bir hayran kitlesi yaratmayı başaran Edward Berger imzalı Conclave uyarlama senaryo ödülüne layık görüldü. Peter Straughan’ın Robert Harris’in aynı adlı romanından uyarladığı film, Vatikan’da yeni bir Papa’nın seçim sürecinde yaşanan gerilimlere odaklanıyor.

    En İyi Orijinal Senaryo: Anora

    Komediyi dramayla; gerçek hayatı masalla harmanlayan Anora, En İyi Orijinal Senaryo ödülüne layık görüldü. Senaryosunu Sean Baker’ın kaleme aldığı film, bir striptiz kulübünde seks işçisi olarak çalışan Ani’nin, zengin Rus genci Ivan’la tanışmasıyla bir anda değişen hayatını ve kendisini sonu hüsranla biten bir Külkedisi masalının içinde bulmasını anlatıyor. 

    En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu: Kieran Culkin - A Real Pain

    Oscar tahminleri yapılırken genelde kesin gözüyle bakılan ödüllerden biri de Kieran Culkin’in En İyi Erkek Oyuncu Oscarı’ydı. Jesse Eisenberg’ün yazıp yönettiği A Real Pain’de Culkin dokunaklı ve bir o kadar eğlenceli bir performans ortaya koydu. Renkli kişiliğiyle ödül törenlerinin sevilen yüzleri arasında yer alan Culkin, samimi konuşması da beğeni topladı. 

    En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu: Zoe Saldaña - Emilia Perez

    Filmin başrol oyuncusu Karla Sofía Gascón’un geçmişte attığı tweetlerin ortaya çıkmasıyla büyük bir skandalla sarsılan Emilia Perez’in Oscar’larda umdukları performansı gösteremediğini söyleyebiliriz. Ama bu durum, neyse ki filmin en güçlü yönlerinden birini oluşturan Zoe Saldaña’nın performansının göz ardı edilmesiyle sonuçlanmadı neyse ki.

    En İyi Yönetmen: Sean Baker - Anora

    Sean Baker, Walt Disney’dan sonra aynı gecede toplam 4 Oscar alan ikinci kişi olarak Akademi Ödülleri’nin tarihine geçti. İlk uzun metrajına 2000 yılında imza atsa da uluslararası düzeyde tanınırlığına 2013 yapımı Tangerine’le ulaşan Baker, zaman içinde Amerikan bağımsız sinemasının en özgün seslerinden birine dönüştü. Anora’yla beraber bu konumu da tescillenmiş oldu. 

    En İyi Erkek Oyuncu: Adrien Brody - The Brutalist

    Kazanacağına kesin gözüyle bakılan bir diğer ödül de Adrien Brody’nin The Brulalist’teki performansına gitti. Brady Corbet imzalı bu modern Amerikan epiğinde Holokost’tan kaçarak Amerika’da yeni bir hayat kurmaya çalışan Yahudi mimar László Tóth’u canlandıran Brody, The Pianist’in ardından ikinci Oscar’ını da kucaklamış oldu. 

    En İyi Kadın Oyuncu: Mikey Madison - Anora

    Karla Sofía Gascón’un ödül kazanma şansının epey düşmesiyle kategori favorisi The Substance’ın yıldızı Demi Moore olarak anılsa da, gecenin kazananı 25 yaşındaki Mikey Madison oldu. Daha evvel Once Upon a Time… in Hollywood ve Scream filmlerinde rol alan genç oyuncu için bu ödülün kendisi için de sürpriz olduğu dikkatlerden kaçmadı. 

    En İyi Fİlm - Anora

    Anora’nın Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye almasıyla başlayan ödül sezonu yolculuğu dün gece En İyi Film Oscar’ını almasıyla noktalandı. Sean Baker, ödül konuşmasında filmin yalnızca 6 milyon dolar gibi, Hollywood standartları için son derece mütevazı bir bütçeyle hayata geçirdiklerini vurguladı. Bağımsız filmlerin endüstri açısından zaferini tescilleyen filmin, Hollywood’un süper kahraman filmleri ve yeniden çevrimlerle kuraklaşan ve sıradanlaşan atmosferine yeni bir soluk getirdiği kesin!

    Oscar ödüllü filmleri Türkiye’de nereden izleyebilirim?

    JustWatch’ın hazırladığı bu rehber sayesinde bu yılın Oscar ödüllerinden zaferle dönen filmleri hem çevrimiçi hem de sinemalarda nereden izleyebileceğinizi öğrenebilirsiniz. Güncel streaming seçeneklerinden haberdar olmak ve size en çok hitap edeni tercih etmek için filtreleme özelliğini kullanmayı unutmayın!

  • En İyi Film Oscar’ına Aday Gösterilen En İyi 10 Aksiyon Filmi

    En İyi Film Oscar’ına Aday Gösterilen En İyi 10 Aksiyon Filmi

    Aksiyon filmleri yüksek gişe hasılatına ve seyirci nezdinde ciddi bir popülerliğe sahip olsa da Oscar sezonu geldiğinde genelde geri planda kalan bir türdür. Bu filmler daha çok görsel efektler, ses kurgusu ve ses miksajı gibi teknik dallarda öne çıksa da aralarından bazıları bu kalıpları aşarak kendisine En İyi Film kategorisinde yer bulmayı başarmış; hatta bazı durumlarda rakiplerini sollayıp Oscar’ı kucaklamıştı. 97. Akademi Ödülleri yaklaşırken En İyi Film Oscar’ına aday gösterilen en başarılı 10 aksiyon filmini sizler için listeledik. 

    Top Gun: Maverick (2022)

    Özellikle Mission: Impossible serisiyle Hollywood’un en başarılı aksiyon starlarından biri olarak tanıdığımız Tom Cruise, 36 yıl aradan sonra Pete “Maverick” Mitchell karakteriyle ekranlara geri döndü. Filmde Cruise’a Miles Teller, Glen Powell, Val Kilmer, Jennifer Connelly, Monica Barbaro ve Jon Hamm gibi isimler eşlik etti. Deneyimlerine rağmen kariyerine test pilotu olarak devam eden Maverick’in, donanmanın elit pilotlarının eğitildiği Top Gun akademisine geri çağrılması filmin hikâyesinin çıkış noktasını oluşturmuştu. Filmde Maverick, aralarında eski dostu Goose’un oğlu Rooster’ın da bulunduğu bir grup pilotu eğitip, onlarla beraber nükleer bir tehditi ortadan kaldırmak için harekete geçmişti. Yine CGI yerine pratik efektlerin öne çıktığı filmde oyuncular sıkı bir uçuş eğitiminden geçirildi. Gökyüzünde nefes kesici uçak sahneleriyle seyirciyi kendine hayran bırakan film altı kategoride Oscar’a aday gösterildi ve En İyi Ses ödülünü kazandı.

    Dune (2021)

    Denis Villeneuve’ün Frank Herbert’in kült roman serisinden uyarladığı Dune’un aksiyondan ziyade bir bilim kurgu filmi olduğu doğru. Filmde, Arrakis gezegenini yönetmesi için İmparator tarafından görevlendirilen Atreides Hanedanı’nın Harkonnen’ler tarafından uğradığı ihaneti ve sonrasında Lord Atreides’in oğlu Paul ve Lady Jessica’nın gezegenin yerli halkı Fremenlere sığınmasını izlemiştik. Herbert’in kurduğu evrenin temellerinin atıldığı bu ilk film etkileyici prodüksiyonu ve temposuyla büyük beğeni topladı. Özellikle kum solucanlarının olduğu sahneleriyle aksiyonu epik bir düzeye çıkaran Dune, En İyi Film de dahil olmak üzere on dalda Oscar’a aday gösterildi. En İyi Ses, En İyi Kurgu, En İyi Orijinal Müzik, En İyi Görüntü Yönetimi, En İyi, En İyi Prodüksiyon Tasarımı ve En İyi Görsel Efekt ödüllerini kazandı. 

    Mad Max: Fury Road (2015)

    Listemizdeki filmler arasında konumunu en çok hak eden filmlerden bir tanesi hiç şüphesiz Mad Max: Fury Road. Mel Gibson’ın başrolünde yer aldığı filmlerle seksenli yıllara damgasını vuran aksiyon dolu serinin yaratıcısı George Miller, 2015 yılında bir Mad Max reboot’una imza attı. Tom Hardy, Charlize Theron, Nicholas Hoult, Zoe Kravitz ve Riley Keough gibi isimlerin rol aldığı film özellikle CGI yerine pratik görsel efektlerin kullanılmasıyla büyük beğeni topladı. Neredeyse büyük bir çoğunluğu dev zırhlı araçlar üzerinde geçen film seyircisini diken üstünde tutan aksiyon sahneleriyle geçtiğimiz on yıla damgasını vurdu. Toplamda on dalda aday gösterilen Mad Max: Fury Road, altı Oscar’la ödüllendirildi. 

    Inception (2010)

    Christopher Nolan’ın bu zekice kurgulanmış, baş döndürücü yapıtını aksiyon filmi olarak nitelendirmek haksızlık olabilir. Zira rüyalar içinde gezinen hırsızları konu edinen Inception sinematik türlerin çok ötesine geçen bir film. Dom Cobb adında, insanların rüyalarına girerek fikirlerini çalan ya da zihinlerine fikir yerleştiren bir hırsızın, iş adamı Robert Fischer’ın babasından miras kalan şirketi bölmesini sağlamaya çalıştığı filmde Leonardo DiCaprio, Cillian Murphy, Joseph Gordon-Levitt, Tom Hardy, Marion Cotillard ve Michael Caine gibi isimler rol aldı. Rüya içinde rüya gibi kafa kurcalayan kavramların etkileyici bir görsellikle aktarıldığı Inception’da özellikle farklı bilinç düzeyleri arasındaki bağlantılar son derece sürprizli aksiyon sahneleriyle beyazperdeye aktarıldığını söylemek mümkün. Nolan’ın oteldeki dövüş sahnesini dönen bir set kullanarak çektiğini düşünürsek filmin En İyi Görüntü Yönetimi ve En İyi Görsel Efekt Oscar’larını hak ettiği kesin!

    Avatar (2009)

    Bugün Star Wars ve Marvel gibi film serileri, yaratıcılık ve dünya yaratma konusunda sınıfta kalırken James Cameron’ın şimdiden yirmi yıla yayılan epik projesi Avatar sinemaseverleri hiç olmadığı kadar heyecanlandırmaya devam ediyor. Bu projenin ilk ayağı olan 2009 tarihli ilk film Avatar da vizyona girdiği dönemde hareket yakalama teknolojisi, 3-D kullanımı ve nefes kesen görselliğiyle seyircisini büyüledi. Pandora gezegeninde Jake’in Toruk’u bağ kurduğu sahnelerden Nav’i’lerin RDA (Kaynakları Geliştirme İdaresi) karşısında verdiği savaş filmin unutulmaz aksiyon sahnelerinden sadece birkaçı. Avatar Akademi Ödülleri’nde toplam dokuz dalda aday gösterilse de bunların yalnızca üçünü (En İyi Sanat Yönetimi, En İyi Görüntü Yönetimi ve En İyi Görsel Efekt) kazanabildi. 

    The Lord of the Rings: Return of the King

    Ana akım olarak nitelendirebileceğimiz film serileri arasında Akademi Ödülleri’nde en çok Yüzüklerin Efendisi filmlerinin kazançlı döndüğünü söylesek yanlış olmaz. Peter Jackson’ın J. R. R. Tolkien’in kitaplarından beyazperdeye uyarladığı epik serinin üçüncü filmi ise bu başarının zirve noktası niteliğinde. Jackson’ın, kurduğu dünyanın zenginliğinden taviz vermeksizin her bir detayını inanılmaz bir işçilikle inşa ettiği Return of the King, üçlemenin hem duygusal hem de dramatik açısından en etkileyici sahnelerine sahip filmi. Bir yandan Frodo ve Sam’ın Hüküm Dağı’na doğru Mordor’daki yolculuklarını takip ederken, bir yandan Sauron’ın ordularının Minas Tirith’i kuşatması ve onlara Rohan Süvarileri’nin verdiği mücadeleyi izlediğimiz film, bugün benzerlerine çok nadiren rastladığımız bir sinema şöleni sunuyor seyircisine. Return of the King’in sinema açısından yetkinliği, Akademi nezdinde de yankı bulmuş olacak ki, En İyi Film ve En İyi Yönetmen dahil olmak üzere, aday gösterildiği 11 kategorinin 11’inden de ödülle döndü. Titanik ve Ben-Hur’ün de paylaştığı bu rekoru henüz başka bir film aşabilmiş değil!

    Crouching Tiger, Hidden Dragon (2000)

    Aksiyon filmlerinden bahsederken, dövüş sanatları filmlerini es geçmek olmaz. Uzakdoğu dövüş sanatları filmleri genelde Akademi Ödülleri’nde pek yer bulamasa da usta yönetmen Ang Lee’nin Crouching Tiger, Hidden Dragon filmi bu açıdan bir istisna. Qing hanedanlığı devrinde Çin’de geçen filmde, savaşçı Li Mu Bai’nin emekli olmaya karar verip “Yeşil Kader Kılıcı”nı yakın dostu Yu Shu Lien’e emanet eder. Ancak kılıç gizemli bir şekilde çalınınca Li Mu Bai ve Shu Lien kılıcın peşine düşer. Yeşil Kader’i, soylu ailesinin ayarladığı anlaşmalı evlilikten kaçmak ve özgür bir hayat sürmek isteyen Jen Yu kılıcı çalmıştır. Ancak ona dövüş sanatlarının inceliklerini öğreten hocası Jade Fox’un da Li Mu Bai’yle kapanmamış bir hesabı olduğu ortaya çıkar. Michelle Yeoh, Chow Yun-fat, Zhang Ziyi ve Chang Chen’in başrollerinde oynadığı etkileyici ve akıcı dövüş koreografileriyle akıllara kazındı. O yıl yabancı bir filmin on dalda Oscar’a aday gösterilmesiyle rekor kıran film En İyi Yabancı Film, En İyi Sanat Yönetimi, En İyi Görüntü Yönetimi ve En İyi Özgün Müzik ödüllerini kazandı. 

    Gladiator (2000)

    Crouching Tiger, Hidden Dragon’la aynı yıl En İyi Film’e aday gösterilen bir başka epik-aksiyon filmi olan Gladiator kategorinin kazananı oldu. Ridley Scott’un Maximus isimli generalin İmparator’un yozlaşmış oğlu Commodus tarafından ihanete uğrayıp köle olarak satıldığı ve sonrasında bir gladyatör olarak intikam peşinde koştuğu filmin oyuncu kadrosunda Russell Crowe, Joaquin Phoenix ve Connie Nielsen başrol oynadı. Gladiator’ün yukarıda adını andığımız diğer filmler gibi düz bir aksiyon filmi sayılmadığı ve epik anlatısının daha çok öne çıktığı doğru. Ancak yine de arenadaki heyecan verici dövüşlerin hakkını da yememek gerek. Akademi Ödülleri’nde Gladiator on iki dalda aday gösterildi ve En İyi Film de dahil olmak üzere baş ödül kazandı. 

    The Fugitive (1993)

    Daha adını duyar duymaz kaçma ve kovalamalarla dolu olduğunu anlayabileceğimiz The Fugitive, Andrew Davis’in imzasını taşıyor. Karısını öldürmekle suçlanan ve kendisi masum olduğunu iddia etse de tüm deliller aksini gösteren Dr. Richard Kimble adlı bir cerrahın adalet arayışına odaklanan filmin başrolünde Harrison Ford var. 1963 - 1967 yılları arasında yayınlanan aynı adlı televizyon dizisinden uyarlanan filmde Kimble’ın hapishaneye transferi sırasında kaçmasını sağlayan kaza sahnesinden peşindeki polis şefi Samuel Gerard’dan kılpayı kurtulduğu heyecan verici sahneler filmin aksiyon türü açısından öne çıkan unsurlarından yalnızca birkaçı. The Fugitive toplamda yedi Oscar’a aday gösterilse de sadece Samuel Gerard rolündeki Tommy Lee Jones En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ödülüyle döndü. 

    Indiana Jones: Raiders of the Lost Ark (1981)

    Bir başka Harrison Ford klasiği olan Indiana Jones’u da es geçmemek gerek. Bugün aksiyon-macera sineması açısından bir klasik haline gelen serinin ilk filminin yönetmen koltuğunda Steven Spielberg oturuyor. Karizmatik arkeolog Indiana Jones’un kutsal güçleri olduğuna inanılan Ahit Sandığı’nı bulmak için uğraşırken bir yandan da onu ele geçirmeye çalışan Nazi ajanlarıyla mücadele ettiği film Nepal’den Mısır’a uzanan tempolu bir macera sunuyor seyircisine. Komedi, aksiyon ve kurmaca tarihsel ögeleri dengeli bir şekilde harmanlayan filmin aldığı dokuz Oscar adaylığını ve beş ödülü kesinlikle hak ettiğini söyleyebiliriz. 

  • İnanılmaz Hulk’ın Yer Aldığı Tüm Filmler (En İyiden En Kötüye)

    İnanılmaz Hulk’ın Yer Aldığı Tüm Filmler (En İyiden En Kötüye)

    Hulk / Bruce Banner karakteri bugün Marvel Sinematik Evreni’nin ve Avengers takımının en ikonik karakterlerinden biri olarak hayranlarının zihninde önemli bir yere sahip. MCU’nun öncesinde de iki farklı sinema uyarlaması bulunan Hulk’ın yer aldığı tüm filmleri başarı sıralamasına göre listeledik.

    1. Thor: Ragnarok

    Genellikle yalnızca çevresindeki her şeyi yok eden bir canavar olarak tasvir edilen Hulk, Taika Waititi imzalı Thor: Ragnarok filminde, çok daha renkli ve eğlenceli bir kişiliğe sahip olmasıyla beğeni topladı. Sakaar gezegenindeyken uzun süre Hulk formunda kaldığı için daha gelişmiş bir kişiliğe sahip olan yeşil devin Thor’la olan diyalogları ve yaptığı espriler filme damgasını vurmuştu.

    2. The Avengers

    Mark Ruffalo’nun ilk kez Bruce Banner / Hulk olarak karşımıza çıktığı The Avengers filminin listenin ilk sıralarında yer almasına şaşmamalı. Ruffalo bu filmde, Hulk olarak kimliğini kabul etmiş ve onu yavaş yavaş anlamaya ve tanımaya başlayan bir Bruce Banner portresi çizmişti. Ekip içinde hem zekası hem de Hulk formundayken ustalıkla kullandığı öfkesi sayesinde Loki’nin etkisiz hale getirilmesinde önemli bir rol oynamıştı. 

    3. Avengers: Age of Ultron

    Age of Ultron filminde Bruce Banner ve Hulk’ın yaşadığı çatışmalar dikkat çekti. Bruce’un ayrıca, Scarlett Johansson’ın canlandırdığı Natasha Romanoff / Black Widow karakteriyle aralarında duygusal bir yakınlaşma meydana geldi. Hulk’ın zihinsel kontrolünü kaybedip sivil halka saldırması ve Iron Man’le karşı karşıya gelmesi, kontrolünü kaybetme korkusunu daha da şiddetlendirdi. 

    4. Avengers: Endgame

    Avengers’ın Thanos’a karşı verdiği son savaşı konu edinen Endgame’de çok sayıda karakter yer aldığı için teker teker her kahramanın öne çıkması pek mümkün değildi. Yine de Hulk, filmde “Smart Hulk” şeklinde isimlendirilen bir formda karşımıza çıktı. İki kişiliğinin de farklı yönlerine sahip bu formuyla benliğini tamamen kabullendiğini gördüğümüz Bruce / Hulk, Thanos’un Sonsuzluk Eldiveni’ni kullanarak onun The Snap sırasında yok ettiği insanların geri gelmesine katkıda bulunmuştu. 

    5. Avengers: Infinity War

    Infinity War’ın başında Thanos, Hulk’la karşı karşıya gelmiş ve onu yıkıcı bir yenilgiye uğratmıştı. Bu yenilgi sonucunda film boyunca Bruce, Hulk formuna geçiş yapmakta zorluk çekmişti. 

    6. The Incredible Hulk

    2008 tarihli Iron Man’le yavaş yavaş şekillenmeye başlayan Marvel Sinematik Evreni’nin ikinci filmi kabul edilen The Incredible Hulk’ta Bruce Banner’a Edward Norton hayat verdi. Banner’ın durumuna çare ararken bir yandan da ABD ordusundan kaçtığı filmde, kahramanımız tıpkı onun gibi güçlü olabilmek için tehlikeli deneylere maruz kalan Emil Bronsky’yle, diğer ismiyle Abomination’la karşı karşıya geldi. 2025 yılında gösterime giren Captain America: Brave New World’le beraber The Incredible Hulk’taki The Leader, Thaddeus Ross ve Betty Ross’ta MCU’ya geri dönmüş oldu. 

    7. Captain America: Brave New World

    Bizzat Hulk’ın kendisi filmde yer almasa da Harrison Ford’un canlandırdığı ABD başkanı Thaddeus “Thunderbolt” Ross’un Red Hulk’a dönüşeceği daha film vizyona girmeden önce bile duyurulmuştu. Bu dönüşümün MCU’nun geleceğini nasıl etkileyeceğini ise ilerde bekleyip göreceğiz. 

    8. Hulk

    2003 tarihli ilk Hulk filmini, süper kahraman filmlerini düşününce sürpriz bir isim olarak akıllarda kalan Ang Lee yönetti. Bruce Banner / Hulk’ı Eric Bana’nın canlandırdığı film Bruce’un Hulk’a dönüşmesinin yol açtığı psikolojik travmalara odaklandı daha çok. Bruce’un, kendi üzerinde deneyler yaparak genetik mutasyonlarına sebep olan babası David Banner’la (yani Absorbing Man’le) yüzleştiği filmde öfkesi arttıkça boyutu da büyüyen bir Hulk vardı karşımızda. Ang Lee’nin çizgi roman panellerine benzer bir görsellik yakalamaya çalıştığı film seyirci nezdinde ne yazık ki pek de olumlu eleştiriler almamıştı. 

  • Tüm Paddington Filmlerini Sırayla İzleyin

    Tüm Paddington Filmlerini Sırayla İzleyin

    İngiliz çocuk edebiyatında son derece önemli bir yere sahip Ayı Paddington beyaz perdede ilk kez 2014 yılında hayranlarıyla buluştu. Serinin üçüncü filmi Ayı Paddington: Ormanda Macera’nın (Paddington in Peru) vizyona girmesini fırsat bilerek, JustWatch ekibi serideki diğer filmleri hangi platformlar üzerinden izleyebileceğinizi sizler için listeledi.

    Yazar Michael Bond’un yarattığı, kırmızı yıpranmış şapkası ve mavi yünlü kabanıyla akıllara kazanan Ayı Paddington’ın ilk sinema uyarlamasına Paul King imza attı. Serinin ilk filmi, Lucy ve Pastuzo tarafından evlat edinilen Paddington’la tanıştırdı bizi. Paddington’ın teyzesi Lucy, Pastuzo’nun ölümü üzerine yeğenini Londra’ya, geçmişte tanıştıkları bir kaşifin yanında yaşamaya göndermişti. Ayıcık, Londra’ya vardığında onu Brown ailesi bulmuş ve ona Paddington adını vermişti. Brown ailesi, Paddington’a Lucy teyzesinin bahsettiği kaşifin izini sürme konusunda yardım etmeye çalışırken, Doğa Tarihi Müzesi’nde çalışan Millicent Clyde isimli taksidermist Paddington’ın varlığından haberdar olmuş ve onu koleksiyonuna dahil etme fikrini kafasına takmıştı.İlk filmde sevimli Paddington’ı başarılı aktör Ben Whishaw seslendirirken ona Hugo Bonneville, Imelda Stanton, Michael Gambon, Sally Hawkins, Peter Capaldi, Julie Walters ve Jim Broadbent gibi isimler eşlik etmiş, ayrıca Millicent Clyde rolünü Nicole Kidman üstlenmişti.

    Serinin 2017 tarihli ikinci filmi Ayı Psddington 2’deyse artık Brown’larla beraber Londra’da yaşayan Paddington, teyzesi Lucy’nin yüzüncü yaşı için özel bir kitap almak istediği için türlü türlü işlerde çalışmaya başlamıştı. Ancak bir akşam bu kitabın çalındığına şahit olan Paddington, hırsızı yakalayacağım derken etrafta başka kimse olmadığı için şüpheli konumuna düşmüştü. Brown ailesi, dışarda gerçek suçluyu bulmak için uğraşırken, hapishanede yeni arkadaşlar edinen Paddington da oradan kaçmanın yollarını aramıştı. İkinci filmde orijinal oyuncu kadrosuna ayrıca Hugh Grant ve Brendan Gleeson dahil olmuştu.

    Bu yıl vizyona giren Ayı Paddington Peru, Paddington’ın teyzesi Lucy’nin onu çok özlediği ve garip davranışlar sergilediği haberini alması üzerine Brown ailesiyle beraber Peru’ya yolculuk etmesini konu ediniyor. Oraya vardıklarında Lucy’nin ortadan kaybolduğunu öğrenen Paddington ve Brown’lar onu bulmaya çalışırken, kendilerini kayıp şehir El Dorado’yla bağlantılı bir gizemin ve maceranın ortasında buluyor. Filmin esas kadrosuna bu defa hazine avcısı Hunter rolünde Antonio Banderas ve Baş Rahibe Clarissa rolünde Olivia Colman dahil olmuştu.

    Büyük bir hayran kitlesine sahip Ayı Paddington serisine ilerde yeni bir filmin daha ekleneceğine kesin gözüyle bakabiliriz. Serideki tüm filmler hakkındakı güncel streaming bilgilerine bu sayfa aracılığıyla ulaşabilirsiniz. Ayrıca televizyonda yayınlanan animasyon dizi Ayı Paddington’ın Maceraları’na da göz atmayı unutmayın!

  • En İyi Kaptan Amerika Filmleri ve Dizileri

    En İyi Kaptan Amerika Filmleri ve Dizileri

    Marvel Sinematik Evreni içinde Iron Man’den sonra belki de en önemli rol oynayan süper kahraman kabul edilen Kaptan Amerika, beyazperdede ilk kez karşımıza çıktığı İlk Yenilmez filminden bu yana birçok MCU filminde yer aldı ve sayısız dönüşüm geçirdi. Geçtiğimiz günlerde gösterime giren Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya’yı izlemeye hazırlanan sinemaseverler için Kaptan Amerika’nın yer aldığı en iyi film ve dizileri listeledik.

    Kaptan Amerika: Kış Askeri (Captain America: The Winter Soldier)

    Genelde listelerdeki serideki diğer filmlerin yeri sık sık değişse de Kaptan Amerika: Kış Askeri’nin serinin neredeyse tüm hayranları tarafından en iyi Kaptan Amerika filmi kabul edildiğini söyleyebiliriz. S.H.I.E.L.D için çalışmaya başlayan Steve Rogers’ın organizasyonun içine Hydra’nın sızdığını keşfettiği film, beyni yıkanmış bir katile dönüşen dostu Bucky Barnes’la mücadele etmek zorunda kalmasını konu edinmişti. Süper kahraman ve aksiyon türünü politik gerilimle harmanlaması açısından beğeni toplayan film, seride daha sonra önem kazanacak Sam Wilson / Falcon karakterinin seyirci karşısına çıkması açısından da önemli bir yere sahip.

    Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı (Captain America: Civil War)

    Süper kahraman anlatıları genellikle iyilerin kötülerin mücadelesi üzerine kuruludur. Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı, süper kahramanları benimsedikleri ideolojiler ve görüşler arasındaki farklılıklar yüzünden karşı karşıya getirmesi açısından son derece özgün bir film. Avengers’ın Tony Stark ve Kaptan Amerika’nın önderlik ettiği iki gruba bölündüğü filmde Steve Rogers’ın süper kahramanların hükümetlerden bağımsız bir şekilde hareket etmesini savunmasını ve bir yandan da Bucky’yi korumak mücadele etmesini izlemiştik.

    Yenilmezler (The Avengers)

    Kendisini tamamen yabancı olduğu bir dünyada bulan Steve Rogers’ın Nick Fury sayesinde Yenilmezler’e katıldığı ilk Avengers filmi, onun bu yeni kimliğine ayak uydurma çabalarını ve Tony Stark’la grubun liderliği ve otorite konusundaki çatışmalarına odaklanmıştı. Bu filmle beraber Loki’nin yenilmesinde kilit bir rol oynayan Kaptan Amerika’nın, Avengers ve S.H.I.E.L.D içinde gelecekteki konumu da şekil almaya başlamıştı.

    Yenilmezler: Oyunun Sonu (Avengers: Endgame)

    Steve Rogers’ın Kaptan Amerika kimliği açısından belirleyici bir konuma sahip bu filmde Kaptan Amerika, Sonsuzluk Taşları’nı ele geçirmek için zamanda yolculuk yapmıştı. Burada Peggy Carter’la yeniden karşılaşan Steve, Thanos yenildikten sonra Mjolnir ve Sonsuzluk Taşları’nı ait oldukları zaman dilimine geri götürmek için zamanda yolculuk yapan Steve, geçmişte Peggy’yle kalmayı seçerek, kalkanını ve Kaptan Amerika kimliğini Sam Wilson’a devretmişti. Yenilmezler: Oyunun Sonu, bir anlamda da Chris Evans’ın Kaptan Amerika rolünü üstlendiği son film oldu.

    Yenilmezler: Sonsuzluk Savaşı (Avengers: Infinity Game)

    Bu filmde Steve Rogers’ı ilk olarak, Kaptan Amerika kimliğini bırakıp Black Widow ve Falcon’la beraber kimli gizli şekilde çalışarak görsek de, Thanos tehdidi ortaya çıkınca Avengers’a geri dönmüştü. Scarlet Witch ve Vision’ı kurtarmaya yardım eden Kaptan Amerika, ayrıca Thanos’a karşı Wakanda’yı savunmak için mücadele etmişti. Film, Steve Rogers’ın, Thanos yüzünden en yakın dostu Bucky’yi kaybetmesi sebebiyle duygusal açıdan yoğun ve sarsıcı bir boyuta sahip olmasıyla dikkat çekmişti.

    Yenilmezler: Ultron Çağı (Avengers: Age of Ultron)

    Kaptan Amerika: Kahramanların Savaşı’nın hikâyesinin ana hatlarının şekillenmeye başladığı filmde Steve Rogers’la Tony Stark arasındaki görüş farklılıklarının gitgide keskin bir hale gelmesini izlemiştik. Filmin sonunda Kaptan Amerika, Avengers’ın yeni üyeleri Falcon, Scarlet Witch, War Machine ve Vision’ı eğitmek görevini üstlenmişti.

    Kaptan Amerika: İlk Yenilmez (Captain America: The First Avenger)

    Steve Rogers’ın ve Kaptan Amerika karakterinin ilk kez karşımıza çıktığı İlk Yenilmez filmini anmadan geçmek olmaz. İkinci Dünya Savaşı sırasında asker olmanın hayalleri kuran, Brooklyn’li çelimsiz bir askerken, dahil olduğu Süper Asker programıyla Kaptan Amerika unvanını alan Steve bu filmde Hydra ve Red Skull’la mücadele etmiş ve uçağı Kuzey Kutbu’na düştüğü için, yetmiş yıl sonra S.H.I.E.L.D tarafından bulunana kadar donmuş bir halde kalmıştı.

    Falcon ve Kış Askeri (The Falcon and the Winter Soldier)

    Marvel Sinematik Evreni filmlerine göre The Falcon and The Winter Soldier bir Disney+ dizisi olarak daha arka planda kalmış olsa da Sam Wilson’ın resmi olarak Kaptan Amerika rolünü üstlenmesi açısından önemli bir aşamaya karşılık geliyor. Bucky ve Sam’in Endgame’den sonraki yaşamlarına odaklanan dizide ikili Flag-Smashers isimli bir terörist organizasyonla mücadele etmişti.

    Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya (Captain America: Brave New World)

    Brave New World ne yazık ki pek olumlu eleştiriler almadı. Politik gerilim ögelerinin baskın olduğu söylenen filmde, keşfedilen yeni ve güçlü bir metal olan adamantium’u ABD başkanı Thaddeus “Thunderbolt” Ross’un kullanmak istemesi ülkeler arasında bir krize yol açıyor. Bu sırada Kaptan Amerika mirasını devam ettiren Sam Wilson, ekip arkadaşlarıyla beraber yaklaşmakta olan dünya çapında bir tehdidi önlemek için harekete geçiyor.

    Hikâyesi 2008 tarihli Hulk filmi ve Eternals’la bağlantılar kuran Cesur Yeni Dünya’nın Marvel’ Sinematik Evreni’nin Altıncı Evresi’ndeki diğer yapımlarda nasıl yankı bulacağını ise bekleyip göreceğiz.

  • Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya Öncesinde Neler İzlenmeli?

    Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya Öncesinde Neler İzlenmeli?

    30’dan fazla film ve 20’den fazla diziyle gün geçtikçe büyümeye devam eden Marvel Sinematik Evreni’ne yeni eklenen yapımları izlemek çoğu zaman kafa karıştırıcı olabilir. Yapımcıların ve senaristlerin geçmişteki filmlere gönderme yaparak hayranlarının ilgisini canlı tutmaya çalıştığını bildiğimiz MCU’nun yeni filmi Kaptan Amerika: Cesur Yeni Dünya da bu açıdan bir istisna değil.

    Oyuncu kadrosunda Anthony Mackie, Danny Ramirez, Shira Haas, Carl Lumbly, Xosha Roquemore  Giancarlo Esposito, Liv Tyler, Tim Blake Nelson ve Harrison Ford’un yer aldığı dördüncü Kaptan Amerika filmini izlemeyi düşünüyorsanız, hafızanızı tazelemek adına JustWatch’in sizin için hazırladığı bu rehbere göz atabilirsiniz.

    Cesur Yeni Dünya, Harrison Ford’un canlandırdığı Thaddeus “Thunderbolt” Ross sebebiyle 2008 tarihli İnanılmaz Hulk’la doğrudan bağlantılı bir film. Mark Ruffalo’dan önce Edward Norton’ın hayat verdiği Bruce Banner’ın yaşadığı mutasyona çare ararken General Ross’un onu kendi çıkarları için kullanmaya çalıştığı yapım MCU’nun bir parçası olmasa da filmde yer alan Liv Tyler ve Tim Blake Nelson, aynı karakterleri canlandırarak Cesur Yeni Dünya’da da karşımıza çıkıyor.

    Elbette Thaddeus Ross ve Hulk, Cesur Yeni Dünya’nın yalnızca bir boyutunu meydana getiriyor. Dördüncü filmde Kaptan Amerika sıfatıyla karşımızda daha önce Falcon olarak tanıdığımız Sam Wilson var. Ancak Kaptan Amerika’nın hikâyesi ta İkinci Dünya Savaşı’na ve o dönemde Süper Asker programına kaydolan Brooklyn’li genç Steve Rogers’a kadar uzanıyor. Rogers’ın nasıl Kaptan Amerika’ya dönüştüğünü anlatan 2011 tarihli Kaptan Amerika: İlk Yenilmez’den sonra kahramanımız, yetmiş yıl aradan sonra Nick Fury’nin bir araya getirdiği Yenilmezler grubuna Tony Stark’la beraber liderlik etmiş ve Loki’ye karşı mücadele etmişti.

    Kaptan Amerika: Kış Askeri’nde öldüğünü sandığı yakın dostu Bucky Barnes’la karşı karşıya gelmek zorunda kalmıştı. Sam Wilson’ın Falcon olarak ilk kez karşımıza çıktığı Kış Askeri’nden sonra gelen Ultron Çağı’nda Rogers’ın Tony Stark’la liderlik konusunda yaşadığı sorunlar giderek artmış ve Kahramanların Savaşı’nda Yenilmezler ekibi iki gruba ayrılmıştı. Sonsuzluk Savaşı ve Oyunun Sonu filmlerinde, Yenilmezler’in Thanos’la mücadelesinde kilit rol oynayan Steve Rogers geçmişe dönerek bir türlü unutamadığı Peggy Carter’la yaşamayı seçerek, kalkanını ve Kaptan Amerika kimliğini Sam Wilson’a emanet etmişti. 

    Oyunun Sonu ve Cesur Yeni Dünya arasında köprü görevi görmesi açısından Bucky ve Sam’in Flag-Smashers örgütüyle mücadelesini ele alan Falcon ve Kış Askeri dizisini izlemek de yerinde olabilir. Son olarak Cesur Yeni Dünya’nın anlatısında önemli bir rol oynayan Adamantium isimli metalin kökenini anlamak açısından diziyle aynı yıl çıkan Eternals filmine tekrar göz atmayı unutmayın!

  • Sevgililer Günü’ne Özel Erotik Aşk Filmleri

    Sevgililer Günü’ne Özel Erotik Aşk Filmleri

    Rutininizin dışına çıkıp Sevgililer Günü akşamınıza biraz renk katmak mı istiyorsunuz? Unutulmaz erotik gerilimlerden, romantizmin şehvet ve tutkuyla ekrana yansıdığı aşk filmlerine kadar farklı tarz ve zevklere hitap eden çok sayıda filmi sizin için bir araya getirdik. Sitemizin filtreleme özelliklerini kullanarak kiralama, satın alma ve abonelik seçenekleri arasından size en uygun olanı tercih edebilirsiniz. 

    Carol

    Todd Haynes imzalı Carol, soğuk bir kış günü başlayan ve giderek alevlenen bir beraberliği konu ediniyor. 1950’lerin toplumsal baskıları arasında, Carol ve Therese arasındaki çekim, ilk bakışta bir fısıltı gibi duyulur ama zamanla içlerine işleyen bir yangına dönüşür. Cate Blanchett ve Rooney Mara’nın büyüleyici performansları, filmin pastel renkleri ve incelikli yönetmenliğiyle birleşince, ‘Carol’ sadece bir aşk hikâyesi değil, dokunmayı bile riskli kılan bir çağın içinde aşkın kendini var edişinin şiirsel bir anlatısı oluyor.

    Beni Adınla Çağır (Call Me By Your Name)

    Luca Guadagnino’nun bu unutulmaz filmi, bir yaz gününün sıcaklığı gibi teninize işleyen, naif ama sarsıcı bir tutkunun hikâyesini konu ediniyor. Elio ve Oliver’ın birbirine yaklaşması, aşkın kaçınılmazlığı kadar geçiciliğini de hissettiriyor. Göz alıcı renk paleti, meyve metaforları ve Sufjan Stevens’ın melankolik melodileriyle birleşince ortaya unutulmaz bir aşk hikâyesi çıkıyor. Erotizm burada, doğanın ve gençliğin iç içe geçtiği büyülü bir atmosferde nefes alıyor.

    Piyano (Piano)

    Jane Campion’un kadın arzusunu en saf ve en ilkel hâliyle anlattığı Piyano, suskunluğun içinde yankılanan bir tutku hikâyesi. Konuşamayan ama piyanonun tuşlarıyla dünyaya sesini duyuran Ada’nın, arzunun yasakla ve özgürlükle nasıl kesiştiğini keşfetmesi, filmin şiirsel tonunu daha da derinleştiriyor. Doğa, yağmur ve çamura bulanmış bedenler, bu aşkın kaçınılmazlığını vurguluyor.

    Gözleri Tamamen Kapalı (Eyes Wide Shut)

    Stanley Kubrick’in gizemli dünyasında, arzunun nerede başlayıp nerede bittiği sorusu belirsizleşiyor. Nicole Kidman ve Tom Cruise’un canlandırdığı evli bir çiftin, birbirlerinin arzuladıkları ya da kaçındıkları kişiler olup olmadıklarını sorgulaması, filmi sadece erotik değil, aynı zamanda rahatsız edici bir yolculuğa dönüştürüyor. ‘Eyes Wide Shut’, tutkuyu ve sadakati soyut bir oyun alanına çekerken, gizemli maskelerin ardında kalan en çıplak hâlimizin ne olduğunu düşündürüyor.

    Aşk (Love)

    Gaspar Noé’nin ‘Love’ı, aşk, şehvet ve erotizmin sınırlarını cesurca zorlayan bir deneyim vadediyor. Murphy ve Electra arasındaki ilişki, şehvetin ve bağlılığın iç içe geçtiği bir girdaba dönüşüyor. Film, cinsel sahneleriyle olduğu kadar, karakterlerin aşkı nasıl tanımladığıyla da öne çıkıyor. Noé, aşkın sarhoş edici ve yıkıcı doğasını en ham ve doğrudan hâliyle sunarak, izleyiciyi duygusal ve fiziksel olarak sarsan bir yolculuğa çıkarıyor.

  • Sevgililer Günü’ne Özel Son Yılların En İyi Romantik Filmleri

    Sevgililer Günü’ne Özel Son Yılların En İyi Romantik Filmleri

    Notting Hill, When Harry Met Sally, Titanic, Pretty Woman… Sevgililer Günü denince genellikle ilk akla gelen romantik dramalar ve komediler bellidir. Eğer kalıpların biraz dışına çıkıp yakın dönem filmleri arasından yeni keşifler yapmak istiyorsanız bu rehber tam size göre! JustWatch ekibi son beş yılın en iyi romantik filmlerini sizler için listeledi.

    Öğle Güneşinde Yıldızlar (Stars at Noon)

    Fransız yönetmen Claire Denis genelde romantik filmleriyle tanınan bir isim değildir. Ancak başrollerinde Margaret Qualley ve Joe Alwyn başrollerini paylaştığı Öğle Güneşinde Yıldızlar (2022) bu açıdan harika bir istisna diyebiliriz. Nikaragua’da mahsur kalan genç bir Amerikalı gazetecinin, gizemli bir İngiliz iş adamıyla yaşadığı aşkı anlatan film klasik Hollywood film-noir’larını akla getiren anlatısı ve estetiğiyle oldukça özgün bir tarza sahip. Tindersticks imzalı müzikler ise filme son derece romantik ve erotik bir hava katıyor. Film, TV+ üzerinden izlenebilir!

    Şeflerin Aşkı (La Passion de Dodin Bouffant)

    Vietnam asıllı Fransız yönetmen Trần Anh Hùng’ın imzasını taşıyan bu film sadece romantik değil aynı zamanda iştah kabartan da bir film. Usta aktris Juliette Binoche’u Benoît Magimel’in canlandırdığı şef Dodin’ın yanında 30 yılı aşkın bir süredir çalışan aşçı Eugénie’ye hayat verdiği film, ikilinin gastronomiye yönelik tutkularından beslenen romantik beraberliklerini konu ediniyor. TV+ ve MUBI Türkiye kataloğu aracılığıyla izleyebileceğiniz filmdeki yemekleri yapmayı deneyip Sevgililer Günü akşamını yaratıcı ve eğlenceli hale de getirebilirsiniz. 

    Dünyanın En Kötü İnsanı (Verdens verste menneske)

    Yirmili yaşlarının sonlarında, hem kişisel hem de profesyonel yaşamında belirsizliklerle boğuşan Julie’nin aşk hayatına odaklanan Dünyanın En Kötü İnsanı, filmde kendi deneyimlerinin çok benzerini bulan genç seyirci kitlesini önemli ölçüde etkilemişti. Norveçli yönetmen Joachim Trier’in kamerasından ekrana yansıyan muhteşem Oslo manzaraları ve uzun yaz gecelerinin bu soğuk Şubat ayında içinizi ısıtacağından emin olabilirsiniz. Başrollerinde Renate Reinsve, Anders Danielsen Lie ve Herbert Nordrum’un oynadığı filmi BluTV ve Apple TV üzerinden izleyebilirsiniz. 

    All of Us Strangers

    Son dönemin en popüler ve başarılı aktörlerinden Andrew Scott ve Paul Mescal’ın başrollerini paylaştığı All of Us Strangers, yukarıda bahsettiğimiz filmlere kıyasla biraz daha ağır tempolu ve dramatik bir film. Adam isimli bir yazarın, yaşadığı binada tanıştığı Harry’yle yaşadığı beraberliğe ve bu ilişki aracılığıyla geçmişi ve kaybettiği ailesiyle yüzleşmesini konu edinen film, kuir kimliklerin kolektif travmalarına dair de oldukça dokunaklı bir bakış açısına sahip. Ağlamak için mendilleriniz hazırladıysanız All of Strangers’ı Disney+ üzerinden izleyebilirsiniz. 

    Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi (Portrait de la jeune fille en feu)

    Bugün sinema alanında gerek filmleri gerek politik duruşuyla feminist bakışın en önemli temsilcilerinden Céline Sciamma’nın son yılların en özgün anlatılarından birine imza attığı Alev Almış Bir Genç Kızın Portresi’ni anmadan geçmek olmaz! 18. yüzyılda Marianne isimli bir ressamın evlenmek üzere olan genç ve asi Héloise’in portresini çizmekle görevlendirildikten sonra ikili arasında başlayan yakınlaşmayı odaklanan film, muhteşem görselliği ve başrolleri paylaşan Adèle Haenel ve Noémie Merlant’ın etkileyici performanslarıyla tutku ve aşkın oldukça özgün ve şehvetli bir temsilini sunmuştu. Filmi Apple TV ve MUBI Türkiye üzerinden izleyebilirsiniz. 

    Son yılların en iyi aşk filmlerini çevrimiçi izleyin 

    JustWatch olarak hazırladığımız bu rehberi detaylı bir şekilde inceleyerek geçtiğimiz beş yılda gösterime giren en iyi aşk filmlerini Türkiye’de çevrimiçi nereden izleyebileceğinizi öğrenebilirsiniz. Sitemizin filtreleme özelliklerini kullanarak kiralama, satın alma ve abonelik seçenekleri arasından size en uygun olanı tercih edebilirsiniz.

  • Bridget Jones Serisi Nereden İzlenebilir?

    Bridget Jones Serisi Nereden İzlenebilir?

    Bridget Jones, ilk olarak İngiltere merkezli The Independent gazetesinin “Bridget Jones’un Günlüğü” adlı köşesinde aşk ve iş hayatındaki yaşadıklarından bahseden otuzlu yaşlarında kurmaca bir karakter olarak karşımıza çıktı. Kısa sürede büyük bir fenomene dönüşen karakterin yaratıcısı Helen Fielding, 1996 yılında yazılarını kitaba dönüştürdü ve seri 1999 tarihli ikinci kitapla devam etti.

    Doksanlı yıllarda şehirli kadınların evlilik, aşk ve başarıyla ilgili takıntılarının bir yansıması niteliğindeki Bridget Jones’un dünya çapında bir fenomene dönüşmesini ise 2001 yapımı film uyarlaması Bridget Jones’s Diary mümkün kıldı. Renée Zellweger'in kişisel ve profesyonel yaşamıyla ilgili sorunlarla boğuşan Bridget Jones’u canlandırdığı filmde, Bridget’in âşık olduğu karizmatik patronu Daniel’a Hugh Grant, sonrasında aralarında beklenmedik bir romantizm filizlenen çocukluk arkadaşı Mark Darcy’ye Colin Firth hayat verdi.

    Hikâyesinin temeli Jane Austen’ın Gurur ve Önyargı romanına dayanan ilk film, 2004 yapımı Bridget Jones: The Edge of Reason’la devam etti. Mark ve Bridget’ın beraber yaşamasına rağmen ilişkilerinde sorunların baş gösterdiği ve Bridget’ın evlilik konusundaki beklentilerinin karşılıksız kaldığı filmde Daniel - Bridget - Mark arasındaki aşk üçgeni devam etmiş, film Mark’ın Bridget’e evlenme teklifi etmesiyle noktalanmıştı.

    2016 yapımı Bridget Jones’s Baby’de ise kırklı yaşlarında, Mark’tan ayrıldıktan sonra bekarlık günlerine geri dönmüş bir Bridget vardı karşımızda. Bir televizyon kanalında prodüktör olarak çalışmaya başlayan Bridget, iş arkadaşı Miranda’nın ısrarıyla bir müzik festivaline katılmış ve orada tanıştığı Jack’le tek gecelik bir ilişki yaşamış, ancak hemen ertesi gün Mark’le tekrar bir araya gelmişti. Haftalar sonra hamile olduğunu öğrenen Bridget kendisini bir kez daha iki erkeğin arasında bulmuştu.

    Helen Fielding’in 2013 tarihli romanından uyarlanan Bridget Jones: Mad About the Boy ise bu yıl Sevgililer Günü’nde hayranlarıyla buluşuyor. Mark Darcy’nin ölümünden sonra bir dul olarak yaşamına devam etmeye çalışan Bridget’in ailesi, dostları ve eski sevgilisi Daniel’ın (evet Hugh Grant bir kez daha karşımızda!) yeni bir başlangıç yapma yolları arayacağı filmde, kahramanımız kendisinden Roxster isminde, kendisinden 20 yaş genç biriyle aşk yaşayacak. Bunun yanında oğlunun okulundaki öğretmenlerden biri olan Bay Wallaker’la da flörtleşmesini izleyeceğiz. Dokuz yıl aradan sonra Bridget rolüne geri dönen Renée Zellweger filmde başrolleri Leo Woodall ve Chiwetel Ejiofor ile paylaşıyor. Filmde ayrıca Emma Thompson, Jim Broadbent, Gemma Jones, Isla Fisher gibi isimler de yer alıyor. (Muhtemelen flashback’lerde Mark Darcy rolünde Colin Firth’ü de göreceğimizi de not düşelim.)

    Bridget Jones filmlerini çevrimiçi izleyin

    Bridget Jones filmlerinin Türkiye’de hangi dijital platformlarda bulunduğunu öğrenmek için düzenli olarak bu sayfaya göz atabilir, filtreleme özelliğini kullanarak kiralama, satın alma ve abonelik seçenekleri arasından size en uygun olanını tercih edebilirsiniz.

  • Fantastik Dörtlü Dizilerini ve Filmlerini Çevrimiçi İzleyin

    Fantastik Dörtlü Dizilerini ve Filmlerini Çevrimiçi İzleyin

    Çizgi roman dünyasının en sevilen ekiplerinden olan Fantastik Dörtlü, bu yıl nihayet Marvel Sinematik Evreni’ne giriş yapıyor. Önümüzdeki aylarda vizyona girecek The Fantastic Four: First Steps’i heyecanla beklerken, şimdiye kadar televizyon ve sinema için yapılmış tüm Fantastik Dörtlü uyarlamalarını sizler için derledik.

    Diğer birçok Marvel karakteri gibi Fantastik Dörtlü de ilk kez animasyon formatında seyirciyle buluştu. 1967 tarihli Fantastic Four’da serinin ikonik kahramanları Mr. Fantastic, Invisible Woman, Human Torch ve The Thing’in yanı sıra Galactus ve Dr. Doom gibi düşmanları da yer aldı. 1978 yapımı The New Fantastic Four’da ise Human Torch yerine H.E.R.B.I.E. isimli bir robot gruba dahil oldu. Stan Lee’nin de yer aldığı ve iki sezon süren bir diğer animasyon dizi olan Fantastic Four ise 1994 yılında yayınlandı.

    1994 yılında ayrıca Fantastic Four’un ilk live-action versiyonunun vizyona girmesi planlansa da, o dönemde serinin haklarını elinde tutan Bernd Eichinger’in onları kaybetmemesi için düşük bütçeli bir versiyon çekmesiyle daha vizyona girmeden rafa kaldırıldı. Serinin beyazperdede live-action olarak ilk uyarlaması ise 2005 yılında hayranlarıyla buluştu.

    Bir 20th Century Fox filmi olan Fantastic Four’un yönetmen koltuğuna o sıralar Taxi filmiyle tanınan Tim Story oturdu. Mr. Fantastic / Reed Richards’ı Ioan Gruffudd canlandırırken, Jessica Alba Invisible Woman / Susan Storm’a hayat verdi. Marvel Sinematik Evreni’ndee daha sonra Kaptan Amerika olarak yer alacak Chris Evans, ise Human Torch / Johnny Storm rolünü üstlendi. The Thing / Ben Grime’e ise Michael Chiklis hayat verdi. Filmde ayrıca Julian McMahon Victor Von Doom’u canlandırdı. Serinin dördüncü animasyon uyarlaması olan Fantastic Four: World’s Greatest Heroes, 2006 yılında Cartoon Network’te yayınlandı ve diğer dizilerin aksine çizgi romanlardan bağımsız özgün hikâyelere sahip olmasıyla dikkat çekti.

    2005 yapımı filmin devamı Fantastic Four: Rise of the Silver Surfer, 2007 yılında gösterime girdi. Gişede görece daha az başarı elde eden filmin ardından üçüncü bir filmin daha çekilmesi planlansa da stüdyo seriyi iptal etti ve yıllar sonra yeni bir oyuncusuyla tekrar başlatma kararı aldı. Hikâyesi dörtlünün daha genç versiyonlarının etrafında şekillenen filmde Miles Teller Reed Richards’ı, Michael B. Jordan, Johnny Storm’u, Kate Mara, Susan Storm’u, Jamie Bell ise Ben Grimm’i canlandırdı. Ancak bu film de gişede büyük bir başarısızlık elde etti. 

    Fox’un tüm haklarının 2019 yılında Disney tarafından satın alınmasıyla serinin Marvel Sinematik Evreni’ne dahil olmasını sağlayacak yeni uyarlama The Fantastic Four: First Steps’in, 2025 yazında vizyona girmesi bekleniyor. Şimdilik retro-fütürist bir estetikle, Marvel’ın ana zaman kronolojisinden bağımsız bir hikâye akışına sahip olduğunu bildiğimiz filmin ilerde diğer filmlerle nasıl kesişeceği / birleşeceği merak konusu.

    Fantastik Dörtlü filmlerini ve dizilerini nereden izleyebilirim?

    Başrollerinde Pedro Pascal, Vanessa Kirby, Joseph Quinn ve Ebon Moss-Bachrach’ın rol aldığı yeni Fantastic Four filminin ne zaman çevrimiçi olarak izlenebileceğini öğrenmek ve serideki diğer yapımların hangi dijital platformlarda yer aldığından haberdar olmak için bu sayfayı düzenli olarak ziyaret edebilirsiniz.

  • Jurassic World Filmlerini ve Dizilerini Çevrimiçi İzleyin

    Jurassic World Filmlerini ve Dizilerini Çevrimiçi İzleyin

    Beyazperdedeki yolculuğuna Steven Spielberg’ün 1993 yapımı filmiyle başlayan Jurassic Park serisi bugün bünyesindeki dizi ve filmlerle bilim kurgu türünün en sevilen yapımlarından biri kabul ediliyor. Jurassic Park evreni içinde yeni bir seri olarak başlayan Jurassic World ise genç kuşak izleyicilerin de ilgisini kazanmayı başardı. Bu yıl Temmuz ayında yeni filmi Jurassic World: Rebirth vizyona girmesi beklenen serideki en iyi filmleri ve dizileri sizler için bir araya getirdik.

    En İyi Jurassic World Filmleri ve Dizileri

    1. Jurassic World

    2015 tarihli Jurassic World, Jurassic Park’ta yaşanan felaketlerin ardından 2005 yılında açılan ve on yıl boyunca sorunsuz çalışan “Jurassic World” isimli dinozor parkını konu edinmişti. Isla Nubar’da kurulan bu park, genetiği değiştirilerek yaratılan “Indominus rex” adlı dinozor kontrolden çıkıp dehşet saçmaya başlayınca parkın yöneticisi Claire Dearing, etolog Owen Grady ile beraber ortadan kaybolan yeğenleri Zach ve Gray’i bulmaya çalışmış, bir yandan da Indomus rex’i etkisiz hâle getirmek için uğraşmıştı. Başrollerinde Chris Pratt, Bryce Dallas Howard, Vincent D’Onofrio ve Omar Sy gibi isimlerin yer aldığı film gişede büyük bir başarı elde etti.

    2. Jurassic World: Fallen Kingdom

    Parkın kapatılmasının üç yıl sonrasında geçen ikinci filmdeyse Claire ve Owen, Dr. Hammond’ın ortağı Benjamin Lockwood’un ekibi tarafından volkanik patlama tehdidiyle karşı karşıya olan terk edilmiş adadaki dinozorların yerini tespit edip onları güvenli bir yere götürmekle görevlendirilmişti. Ancak kısa sürede Lockwood’un asistanının dinozorları karaborsada satmayı planladığı ortaya çıkmıştı. İlk filmi kadar beğenilmese de, özellikle filmin ikinci yarısındaki gotik korku unsurlarının seriye farklı bir tat kattığını söylemeden geçmeyelim. 

    3. Jurassic World Dominion

    Orijinal üçlemenin kahramanları Alan Grant, Ellie Sattler ve Ian Malcolm’ı yeni seriye dahil ettiği için nostalji severlere kesinlikle hitap etse de, serinin - şimdilik - en zayıf filmi olarak kabul edilen Jurassic World Dominion’da, kahramanlarımız genetiği değiştirilmiş çekirgeler üreten biyoteknoloji devi Biosyn’le mücadele etmek zorunda kalmıştı. Jeff Goldblum, Laura Dern ve Sam Neill’in geri dönüşü gişeye büyük bir başarı olarak yansısa da, filmin serinin hayranlarını ikiye böldüğünü de belirtmek gerek. 

    4. Jurassic World Camp Cretaceous

    Jurassic World evreninde geçen bu animasyon dizi Isla Nubar’da Camp Cretraeous adlı bir macera kampına katılmaya hak kazanan Darius, Brooklynn, Kenji, Yaz, Ben ve Sammy’nin hikâyesini anlatmıştı. İlk filmdeki olaylara paralel olarak işleyen dizi, çocukların adada serbest kalan dinozorlar karşısında verdikleri hayatta kalma mücadelesine odaklanmıştı. 

    5. Jurassic World: Chaos Theory

    Jurassic World Dominion’ın sonrasında; insanların ve dinozorların ortak bir yaşam alanını paylaştığı bir dünyada geçen bu dizi ise Camp Cretaceous’un artık birer yetişkin olan altı kahramanını yeniden bir araya getirdi. Bir önceki diziye göre daha olgun bir tona sahip olan dizinin ikinci sezonunun 2025’te yayınlanması bekleniyor.

    Yukarıda bahsettiğimiz filmler ve diziler dışında Jurassic World’ün ayrıca LEGO evreninde geçen The Secret Exhibit ve Double Trouble gibi özel TV programlarının yanında Legend of Isla Nublar adlı bir dizisi de mevcut. Jurassic World’le ilgili tüm dizi ve filmlerinin yayın tarihlerine göre sıralamaları ise şu şekilde:

  • LEGO Serisindeki Tüm Filmleri Çevrimiçi İzleyin

    LEGO Serisindeki Tüm Filmleri Çevrimiçi İzleyin

    LEGO, birçoğumuz için küçükken oynadığımız üç boyutlu bloklardan ibaret olsa da popüler filmlerden dizilere popüler kültürde önemli yer tutan bir marka olduğunu da unutmamak lazım.

    Star Wars’tan Marvel’a birçok film serisinin hikâyelerini legolar aracılığıyla animasyon filmler hâline getiren LEGO’nun imza attığı tüm uzun metraj filmleri ve bu filmleri nereden izleyebileceğinizi JustWatch ekibinin hazırladığı bu rehberden öğrenebilirsiniz.

    Emmet Brickowski isimli bir inşaat işçisinin bir yanlış anlaşılma sonucunda dünyayı kurtarmakla yükümlü olarak bulmasını konu edinen ilk LEGO filmi, 2014 yılında gösterime girdi. Seslendirme kadrosunda Chris Pratt, Will Ferrell, Elizabeth Banks, Morgan Freeman, Liam Neeson, Jonah Hill, Cobie Smulders ve Nick Offerman gibi isimlerin oluşturduğu filmde DC süper kahramanlarından, Yüzüklerin Efendisi, The Simpsons ve Ninja Kaplumbağalar gibi çeşitli serilerden karakterler de filmde yer aldı.

    İlk filmin beklenmedik başarısının ardından 2017 yılında hem LEGO Batman hem de LEGO Ninjago adlı iki spin-off film, Warner Bros.’un imzasıyla seyirciyle buluştu. LEGO filminde de Batman’i seslendiren Will Arnett’in aynı rolde geri döndüğü LEGO Batman filminde kahramanımız bu evrende de azılı düşmanı Joker’le mücadele etmek zorunda kaldı. Batman’dan yedi ay sonra gösterime giren Ninjago filmi ise Lloyd Garmadon isimli bir ninja’nın dünyayı ele geçirme peşindeki babası Lord Garmadon’u durdurma mücadelesini konu edindi.

    Ninjago’nun ayrıca filmden bağımsız  2011’de başlayıp 15 sezon süren Ninjago: Masters of Spinjitsu (2019’da adı Ninjago olarak değişmiştir) ve daha sonra 2023’te yayın hayatına başlayan LEGO Ninjago: Dragons Rising adlarında iki dizisi de mevcuttur. LEGO dünyasıyla bağlantılı ve ilk filmde de yer alan Prenses Unikitty’nin ana karakter yer aldığı Unikitty! de üç sezon boyunca Cartoon Network’te yayınlanmıştır.

    LEGO filminin devamı niteliğindeki Lego Filmi 2 ise 2019 yılında gösterime girmiştir. İlk filmdeki seslendirme kadrosundan birçok isim geri dönerken Maya Rudolph, Tiffany Haddish, Stephanie Beatriz de filmde yer almıştır.

    LEGO serisindeki tüm bu filmler Warner Bros.’un imzasını taşısa da Universal Pictures 2020 yılında, LEGO markasıyla beş yıllık bir sözleşme imzaladı. Bu filmlerden ilki olan Piece by Piece 2024’te gösterime girmiştir. Müzisyen Pharell Williams’ın kariyerini ve yaşamını Lego’lar aracılığıyla anlatan filmde Pharell’a sesleriyle Kendrick Lamar, Justin Timberlake, Snoop Dogg, Gwen Stefani, Timbland gibi müzisyenler eşlik etmiştir.

    LEGO Filmleri Türkiye’de çevrimiçi nereden izlenebilir?

    Universal’ın önümüzdeki yıllarda beş yeni LEGO filmine imza atması bekleniyor. Seriyle ilgili güncel gelişmelerden ve filmlerin gösterildikleri streaming platformlarına dair bilgilerden haberdar olmak için bu rehbere sık sık göz atmayı unutmayın!

  • Buz Devri Serisi Çevrimiçi Nereden İzlenebilir?

    Buz Devri Serisi Çevrimiçi Nereden İzlenebilir?

    Michael J. Wilson’ın 2002 yılında hayata geçirdiği ve bir grup memeli hayvanın Buzul Çağı sırasındaki maceralarına odaklanan Buz Devri serisi bugün Türkiye’nin en sevilen animasyon serileri arasında yer alıyor. Tembel hayvan Sid, mamut Manny ve kılıç dişli kaplan Diego’nun karşılarına çıkan tehlikelerle mücadele ederken filmden filme ailelerini de genişlettiği serisi bir meşe palamudu peşinde koşan sevimli sincap Scrat’in talihsiz maceralarına da yer vermişti.

    Türkiye’de özellikle Ali Poyrazoğlu, Yekta Kopan ve Haluk Bilginer’den oluşan efsane seslendirme kadrosu ve onların Türkçeye kazandırdıkları ikonik repliklerle hatrımızda kalan serinin tüm filmlerini nereden izleyebileceğinize dair tüm bilgileri bu sayfadan edilenebilirsiniz.

    Sid, Manny ve Diego’nun yollarının ilk kez kesiştiği Buz Devri’nde, henüz dostlukları yeni yeni yeşeren grup, kılıç dişli kaplan sürüsü ve bir insan kabilesi arasındaki çatışmanın ortasında, öksüz bir bebeği insanlara ulaştırmaya çalışmış ve Diego’nun fedakarlığı sayesinde bunda başarılı olmuştu.

    Buzulların erimeye başlamasını konu edinen Buz Devri 2’de ise Manny, Diego ve Sid buz bir duvar tarafından korunan ve çok çeşitli canlının yaşadığı bir vadi keşfetmiş ancak buzdan duvar eridiği için sular altında kalma riskiyle karşı karşıya olan bu vadiyi bir an önce boşaltmaları gerekmişti. Bu sırada Ellie isimli başka bir mamutla ve Crash ile Eddie adlarında iki keseli sıçanla dost olmuşlardı.

    Buz Devri 3’te Ellie’nin hamile kalmasıyla onları kaybetmekten korkan Manny ile grubun diğer üyeleri arasında çatışmalara sebep olmuş, Diego onlardan giderek uzaklaşırken, Sid ise tesadüf eseri bulduğu üç dinozor yumurtasına göz kulak olmaya karar vermiş, ancak anne Tyrannosaurus Rex, yavrularıyla beraber Sid’i de kalıp götürünce, Manny, Diego, Ellie, Scratch ve Edie onu kurtarmak zorunda kalmıştı.

    Serinin 2012 tarihli dördüncü filmi Buz Devri 4’te ise Manny ve Ellie’nin Peaches isimli bir kızları olmuştur. Peaches, babasının ısrarlarına rağmen dünyayı keşfetme isteğiyle doludur. Bu sırada Sid’in ailesi geri dönmüş ve ailenin huysuz büyükannesini ona emanet etmiştir. Scrat’in sebep olduğu ani bir kıta kayması yüzünden Manny, Diego, Sid ve Büyükanne grubun diğer üyelerinden ayrı düşmüş ve onlarla yeniden bir araya gelebilmek için uğraşırken yolları korsanlarla kesişmiştir. Buz Devri 5’te ise ekip, sürpriz bir şekilde karşılarında buldukları eski dostları ile kendi yaşamları kadar gezegeni de tehdit eden asteroidleri durdurmaya çalışmıştır.

    Buz Devri’nin yaratıcısı Blue Sky Studios kapansa da Disney, 20th Century Animation’ı satın aldıktan sonra dinozor avcısı Buck’ın ana kahramanı olduğu, Buz Devri: Buck Wild’ın Maceraları isminde bir spin-off’a da imza atmıştır. Buz Devri serisinde ayrıca Scrat’in başından geçen absürt ve talihsiz maceralara odaklanan çok sayıda kısa film de yer almaktadır. 

    Buz Devri serisindeki tüm filmleri çevrimiçi izleyin

    Disney, Buz Devri 6’nın 18 Aralık 2026’da gösterime girmesini planladıklarını duyurdu. Serinin yeni filmiyle ilgili gelişmelerin yanı sıra diğer filmleri hangi platformlardan izleyebileceğinizi öğrenmek için düzenli olarak bu sayfaya göz atmayı unutmayın!

  • John Wick Evreninde Geçen Tüm Dizi ve Filmleri Çevrimiçi İzleyin

    John Wick Evreninde Geçen Tüm Dizi ve Filmleri Çevrimiçi İzleyin

    2014 yılında ilk John Wick filmi çıktığında ana akım aksiyon sinemasında da yeni bir dönem başlamış oldu. Keanu Reeves’in personasıyla neredeyse özdeştiği bir tetikçiyi canlandırdığı film serisinde bugün 4 film ve 1 TV dizisi yer alıyor. 2025 yılında John Wick Dünyasından: Ballerina adlı spin-off’u merakla beklenen serideki tüm yapımları hem hikâye kronolojisi hem de yapım yılına göre listelediğimiz bu rehberde aradığınız tüm streaming bilgilerine rahatlıkla ulaşabilirsiniz.

    Keanu Reeves’in The Matrix serisinde dublörlüğünü üstlenen Chad Stahelski’nin yönettiği ilk John Wick filmi, karısını yakın zamanda kaybeden emekli bir tetikçinin, ondan geriye kalan tek hatıra olan köpeğini öldüren saldırganlardan intikam almak için suç dünyasına geri dönmesini konu edinmişti. Tüm suikastçilerin üye olduğu bir örgüt ve onlara koruma sağlayan The Continental otelinin ilk kez karşımıza çıktığı filmde otelin yöneticisi Winston (Ian McShane) ve resepsiyonist Chiron (Lance Riddick) gibi karakterler de dikkat çekti.

    John Wick 2’deyse John’un tetikçi hayatını geride bırakmasına yardımcı olan ve bu yüzden aralarında bir “kan yemini” olan Santino D’Antonio, John’u Camorra adlı suç örgütünün başına geçebilmek adını kız kardeşini öldürmekle görevlendirmesini izledik. Ancak John’un önce Gianna, sonrasında Santino’yla yüzleşmesi, onun Yüksek Şura kurallarına karşı gelerek Continental Oteli sınırları içinde birini öldürmesine ve dolayısıyla Winston tarafından “excommunicado” ilan edilmesine sebep olmuştu.

    Laurence Fishburne’ün “The Bowery King” karakteriyle dahil olduğu ikinci filmin devamındaki John Wick 3: Parabellum ise, örgütün ve Yüksek Şura’nın korumasından mahrum kalan John’un peşine düşen suikastçilerle yüzleşmesini konu edindi. Bu sırada New York’a gelen Yüksek Şura Yargıcı’nın Winston’ın John’a kaçması izin zaman tanımasını soruşturmaya gelişi Winston’ın otel yöneticisi olarak konumunu tehdit etmiş ve onun John’la karşı karşıya gelmesine sebep olmuştu. Winston’la yüzleşmesinden sonra The Bowery King’in yanına sığınan John’un peşine, serinin - şimdilik - son filmi olan John Wick 4’te ustalıklı, Yüksek Şura’nın kıdemli üyelerinden Vincent de Gramont düşmüştü.

    2023 yılında John Wick evrenini genişleten ve Winston’ın The Continental’ın başına geçme hikâyesini anlatan spin-off mini dizi Continental: John Wick Dünyasından Amazon Prime Video’da gösterime girdi.

    Spin-off projeleri son hızla devam eden John Wick serisinin bir sonraki filmi Ballerina’nın, ailesinin öldürülmesinin intikamını almak isteyen bir balerinin hikâyesini anlatması bekleniyor. 2025 yaz mevsiminde vizyona girecek filmde Ana de Armas, Angelica Huston, Norman Reedus, Lance Riddick, Keanu Reeves ve Ian McShane rol alıyor. Lionsgate ayrıca Donnie Yen’in John Wick 4’teki karakteri Caine’e odaklanan yeni bir spin-off çekmeye hazırlanıyor. Filmin oyuncu kadrosu ve hikâyesi ise henüz belli değil. 

    John Wick evreninde geçen filmleri kronolojik sırayla izleyin

    Aşağıda yapım yıllarına göre eskiden yeniye sıraladığımız filmleri hikâye akışına göre izlemek istiyorsanız bu sırayı takip edebilirsiniz:

    • Continental: John Wick Dünyasından
    • John Wick
    • John Wick 2
    • John Wick 3: Parabellum
    • John Wick Dünyasından: Ballerina
    • John Wick 4
  • Ghostbusters (Hayalet Avcıları) Serisi Hangi Sırayla İzlenmeli?

    Ghostbusters (Hayalet Avcıları) Serisi Hangi Sırayla İzlenmeli?

    Bundan tam kırk yıl önce başlamasına rağmen bugün hem o dönemki hayranlarının hem de genç kuşak sinemaseverlerin ilgiyle izlemeye devam ettiği Hayalet Avcıları serisinin en son filmi Hayalet Avcıları: Ürperti, geçtiğimiz yıl Mart ayında gösterime girdi. Fantastik ve korku türünü özgün bir şekilde harmanlamayı başaran kült serideki tüm filmleri ve dizileri nereden izleyebileceğinizi merak ediyorsanız doğru adrestesiniz.

    1984 yılında Ivan Reitman’ın yönettiği ilk Hayalet Avcıları filminin başrollerinde Bill Murray, Dan Aykroyd, Harold Ramis, Rick Moranis, Sigourney Weaver, Annie Potts ve Ernie Hudson yer aldı, Colombia Üniversitesi’nden kovulan ve hayalet vakalarını soruşturmak için kendi bürolarını kuran Peter Venkman, Ray Stantz ve Egon Spengler adlarında üç parapsikolojinin maceralarını anlatan film, özgün mizahı, yaratıcı diyalogları ve unutulmaz jenerik müziğiyle kısa sürede akıllara kazındı.

    Hayalet Avcıları’nın başarısının ardından Harold Ramis ve Dan Aykroyd, ilk filmin spin-off’u niteliğinde bir animasyon diziye imza attı. ABC kanalında yayınlanan The Real Ghostbusters  1991’e kadar devam etti. Toplam yedi sezon süren dizi Venkman, Stantz, Spengler, Zeddemore, sekreterleri Melnitz ve hayalet maskotları Slimer’ın maceralarına odaklandı. Sezonlar ilerledikçe dizi genç yaştaki seyirci kitlesinin daha çok ilgisini çeken Slimer karakterini merkezine alan hikâyeler anlatmaya başladı. 1997 yılında yine ABC’de yayınlanan Extreme Ghostbusters animasyon dizisi ise yıllar sonra Egon Spengler, Janine Melnitz ve Slimer’ın yardımıyla hayaletlerle mücadeleye devam eden yeni kuşak hayalet avcılarının maceralarını televizyon ekranlarına taşıdı.

    Hem ilk filmin hem de animasyon dizinin başarısının etkisiyle Columbia Pictures devam filmi fikrine sıcak baksa da Hayalet Avcıları 2, özellikle yapım ve çekim sürecinde oldukça sancılı geçen bir film oldu. Biçim değiştiren Tanrı Gozer’ın New York’ta sebep olduğu için işsiz kalan Hayalet Avcıları’nın aradan geçen beş yıl sonrasında noktalara sürüklenmesiyle başlayan film, Karpatyalı Vigo adında, şehrin sakinlerinin negatif duygularından beslenen güçlü bir sihirbazın Dana ve oğlu Oscar’a musallat olmasını konu edindi.

    2016 yılında seriyi yeniden başlatmak için çekilen Hayalet Avcıları filminde, alternatif bir gerçeklikte tamamı kadınlardan oluşan bir ekip karşımıza çıktı. Yönetmenliğini Paul Feig’in üstlendiği ve başrollerinde Kristen Wiig, Melissa McCarthy, Leslie Jones ve Kate Mckinnon’ın rol aldığı film gişede büyük bir başarısızlık elde edince stüdyo, yeni seriden tamamen vazgeçme kararı aldı.

    Seriyi ilk iki filmin yönetmeni babası Ivan Reitman’dan devralan Jason Reitman, 2021 yılında Hayalet Avcıları: Öteki Dünya’ya imza attı. Film, Egon Spengler’in ölümünden sonra kızı Callie’ye miras kalan evinde, torunları Trevor ve Phoebe’nin dedelerinin mesleğini keşfetmelerini ve birer hayalet avcısı olmalarını konu edindi. Carrie Coon, Finn Wolfhard, Mckenna Grace ve Paul Rudd gibi yıldızların yanı sıra orijinal kadrodan Murray, Aykroyd, Hudson, Weaver ve Potts da otuz iki yıl aradan sonra hayranlarıyla yeniden buluştu.

    Öteki Dünya’da yaşanan olayların üç yıl sonrasında geçen Hayalet Avcıları: Ürperti ise Spengler ailesinin eski Hayalet Avcıları’na yardımcı olmak için New York’a gitmesini ve beraber dünyayı ikinci bir buzul çağı tehdidiyle karşı karşıya getiren kötü bir güçle mücadele etmelerini konu edindi. 

    Hayalet Avcıları filmlerini Türkiye’den çevrimiçi izleyin

    Henüz kesinleşmemiş olmamakla beraber Hayalet Avcıları evreninde geçen bir animasyon, bir spin-off, bir de beşinci filmin devamının çekilmesi planlanıyor. Hayalet Avcıları serisine dair güncel haberleri ve streaming bilgilerini bu sayfadan kolayca takip edebilirsiniz!

  • Tüm Pixar Animasyonlarını Çevrimiçi İzleyin

    Tüm Pixar Animasyonlarını Çevrimiçi İzleyin

    Pixar Animasyon Stüdyoları bugün animasyon alanında dünyanın dört bir yanında, her yaştan seyircinin yaşamında iz bırakmış çok sayıda filme imza atmasıyla tanınıyor. 2025 yılı itibariyle toplamda 28 filmi izleyiciyle buluşturan stüdyonun kurulduğu 1986 yılından günümüze kadarki tüm filmlerini bu listeden inceleyebilir ve Türkiye’de hangi platformlardan izlenebildiğini öğrenebilirsiniz.

    Başlangıçta 1979 yılında Lucasfilm bünyesinde “Graphics Group” adı altında kurulan Pixar, seksenli yılların başında Star Trek II: The Wrath of Khan (Uzay Yolu II: Han’ın Gazabı) ve Young Sherlock Holmes (Genç Sherlock Holmes) filmlerinin görsel efektlerine katkıda bulundu. Seksenli yılların ortasında Steve Jobs’un hisselerini satın almasıyla bağımsız bir bilgisayar ve donanım şirketine dönüşen Pixar, doksanlarda Disney’le animasyon filmleri yapmak adına anlaşma imzaladı. Disney ve Pixar, 1995 yılında sinema tarihinde ilk kez, tamamı bilgisayar grafiklerine dayanan animasyon filmi Toy Story’ye (Oyuncak Hikâyesi) imza attı. Buzz Lightyear ve Woody gibi karakterleriyle kısa sürede geniş bir hayran kitlesine ulaşmayı başaran Toy Story, gişe rekortmeni devam filmleriyle Pixar’ın en sevilen animasyon serilerinden biri olarak kabul edilmekte.

    İlerleyen yıllarda da bilgisayar tabanlı animasyon teknolojisini kullanmaya devam eden Pixar, 2000’lerin başında sırasıyla Finding Nemo (Kayıp Balık Nemo), The Incredibles (İnanılmaz Aile) ve Cars (Arabalar) filmleriyle popülerliğini giderek arttırdı. Akademi Ödülleri’nde En İyi Animasyon Film seçilen Finding Nemo böylece stüdyoya ilk Oscar’ını kazandırmış oldu. En Bu süreçte yapım ve dağıtımı konusunda sık sık anlaşmazlık yaşamalarına rağmen, Disney,  2006 yılında iç işlerinde bağımsızlığını koruma şartıyla Pixar’ı satın aldı.

    Toy Story ve Cars serilerinin devam filmlerinin yanında Ratatouille (Ratatuy) ve Up! (Yukarı Bak) gibi animasyonların da seyirciden tam not aldığı bu dönemde, Pixar Toy Story 3 sayesinde gişede 1 milyar dolarlık bir hasılata ulaştı. 2010’lu yıllarda Pixar’ın yıldızını esas parlatan film ise 2015 yapımı Inside Out (Ters Yüz) oldu.

    Yakın dönemde Meksika kültüründen büyük izler taşıyan Coco, siyahi bir müzisyen baş karaktere sahip Soul ve Çin kökenli küçük bir kızın aile kültürüyle bağlarını anlatan Turning Red (Kırmızı) ile sosyal ve kültürel açıdan hedef kitlesini iyice genişletmeyi başaran Pixar’ın bugün itibariyle toplamda 23 Oscar, 10 Altın Küre ve 11 Grammy ödülüne sahip. Inside Out’un devam filmi Inside Out 2’yle (Ters Yüz 2), 2024’ün en yüksek gişe hasılatını elde eden Pixar’ın 2025 ve 2026 yıllarında vizyona gireceğini duyurduğu dört yeni filmi mevcut. 

    Pixar filmlerini çevrimiçi nereden izleyebilirim?

    Kronolojik olarak hazırladığımız bu listeye göz atarak, Disney+ veya Apple TV+ gibi platformların sunduğu izleme seçenekleri arasından size uygun olanı seçip, tüm Pixar filmlerini çevrimiçi olarak dilediğiniz gibi seyredebilirsiniz. 

  • Studio Ghibli Yapımı Tüm Filmler Nereden İzlenebilir?

    Studio Ghibli Yapımı Tüm Filmler Nereden İzlenebilir?

    Toei Animation’dan Sunrise’a, MAPPA’dan Kyoto Animation’a, Japonya bugün anime konusunda sayısız başarılı stüdyoya ev sahipliği yapıyor. Anime endüstrisinin tüm bu devleri arasında Studio Ghibli hiç şüphesiz ayrı bir yere sahip. 1985 yılında Hayao Miyazaki, Isao Takahata ve Toshio Suzuki tarafından kurulan Studio Ghibli’nin bugün özellikle Miyazaki sinemasının uluslararası popülerliği sayesinde bir dünya markasına dönüştüğünü söylemek mümkün. JustWatch ekibi olarak hazırladığımız bu rehberde, stüdyonun kurulduğu günden günümüze kadar imza attığı tüm filmleri inceleyebilir, çevrimiçi olarak hangi platformlarda mevcut olduklarına göz atabilirsiniz.

    Daha önce Takahata’yla beraber çeşitli projelerde çalışan Miyazaki, 1984 tarihli Rüzgârlı Vadi (Nausicaa of the Valley of the Wind) filminin ardından Ghibli bünyesinde filmografisinde üçüncü film olan Gökteki Kale’ye imza attı. Miyazaki’nin anneleri hastanede yatan iki kız kardeşin taşındıkları yeni evin etrafındaki gizemli ruhlarla dost olmasını konu edinen filmi Komşum Totoro’nun (My Neighbor Totoro) çıktığı yıl Isao Takahata ise son derece dokunaklı ve trajik bir İkinci Dünya Savaşı öyküsü anlatan Ateş Böceklerinin Mezarı’nı (Grave of the Fireflies) seyirciyle buluşturdu. Bu dönemde Miyazaki Küçük Cadı Kiki (Kiki’s Delivery Service) ve Kırmızı Kanatlar’ın, Takahata ise Dün Gibi (Only Yesterday) ve Büyük Rakun Savaşı (Pom Poko) filmlerinin yönetmenliğini üstlendi.

    1996 yılında Disney, Studio Ghibli’yle anlaşma imzalayarak stüdyonun bünyesindeki tüm filmlerin uluslararası dağıtım haklarını satın aldı. Miyazaki 1997 yılında, en sevilen filmlerinden biri olan Prenses Mononoke’ye imza attı. Bir sonraki filmi Ruhların Kaçışı (Spirited Away), Berlin Film Festivali’nde Altın Ayı’yı ve En İyi Animasyon Film Oscar’ını kazandı. (Ghibli bu ilk adaylığının ardından aynı kategoride altı defa aday gösterildi.)

    2000’li yıllarda Miyazaki aktif bir şekilde üretimine devam ederken Takahata, En Sevdiğim Komşularım’ın My Neighbors Yamadas) ardından ara verdiği yönetmenliğe ancak 2013 yılındaki Prenses Kaguya Masalı’yla (The Tale of the Princess Kaguya) geri döndü. Aynı yıl Rüzgâr Yükseliyor’a (The Wind Rises) imza atan Miyazaki ise emekli olacağını duyurdu. On yıl aradan sonra bu kararından vazgeçen usta yönetmen Çocuk ve Balıkçıl (The Boy and the Heron) ile muhteşem bir dönüş yaptı ve üstüne Ghibli’ye ikinci Oscar’ını kazandırdı.

    Studio Ghibli bugün büyük ölçüde Takahata ve Miyazaki’nin isimleriyle özdeşleştirilse de ayrıca Tomomi Mochizuki, Yoshifumi Kondō, Hiroyuki Morita, Goro Miyazaki, Hiromasa Yonebayashi ve Michaël Dudok de Wit gibi yönetmenlerin filmlerinin yapımcılığını üstlenmiştir.

  • 2025 Oscar Adaylarının Tam Listesi ve Çevrimiçi İzleme Rehberi

    2025 Oscar Adaylarının Tam Listesi ve Çevrimiçi İzleme Rehberi

    Bu yıl 97.’si düzenlenen Akademi Ödülleri’nin tüm adayları açıklandı. 2 Mart 2025 akşamı Los Angeles’ta gerçekleşecek ödül töreninde Emilia Pérez, 13 adaylıkla başı çekerken onu 10 kategoride yarışacak olan Wicked ve The Brutalist takip etti. The Substance, I’m Still Here ve Emilia Pérez gibi yabancı yönetmenlerin imzasını taşıyan yapımların öne çıktığı bu ödül sezonunun en çok öne çıkan filmlerinin yer aldığı kategoriler ise şu şekilde: 

    2025 Oscar Kategorileri ve Adaylıklar

    En İyi Film

    • Anora 
    • The Brutalist
    • A Complete Unknown 
    • Conclave 
    • Dune Part 2 
    • Emilia Pérez 
    • I’m Still Here 
    • Nickel Boys 
    • The Substance 
    • Wicked 

    En İyi Yönetmen

    • Sean Baker - Anora
    • Brady Corbet - The Brutalist
    • James Mangold - A Complete Unknown
    • Jacques Audiard - Emilia Pérez
    • Coralie Fargeat - The Substance

    En İyi Kadın Oyuncu 

    • Cynthia Erivo - Wicked
    • Karla Sofia Gascon - Emilia Pérez
    • Mikey Madison - Anora
    • Demi Moore - The Substance
    • Fernando Torres - I'm Still Here

    En İyi Erkek Oyuncu

    • Adrien Brody - The Brutalist
    • Timothée Chalamet - A Complete Unknown
    • Colman Domingo - Sing Sing
    • Ralph Fiennes - Conclave
    • Sebastian Stan - The Apprentice 

    En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu 

    • Monica Barbaro - A Complete Unknown
    • Ariana Grande - Wicked
    • Felicity Jones - The Brutalist
    • Isabella Rossellini - Conclave
    • Zoe Saldaña - Emilia Pérez 

    En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu 

    • Yura Borisov - Anora
    • Kieran Culkin - A Real Pain
    • Edward Norton - A Complete Unknown
    • Guy Pearce - The Brutalist
    • Jeremy Strong - The Apprentice 

    En İyi Kurgu 

    • Sean Baker - Anora
    • David Jancso - The Brutalist
    • Nick Emerson - Conclave
    • Juliette Welfling - Emilia Pérez
    • Myron Kerstein - Wicked 

    En İyi Özgün Senaryo 

    • Anora
    • The Brutalist
    • A Real Pain
    • September 5
    • The Substance 

    En İyi Uyarlama Senaryo 

    • A Complete Unknown
    • Conclave
    • Emilia Pérez
    • Nickel Boys
    • Sing Sing 

    En İyi Sinematografi 

    • Lol Crawley - The Brutalist
    • Greig Fraser - Dune Part 2
    • Paul Guilhaume - Emilia Perez
    • Ed Lachman - Maria
    • Jarin Blaschke - Nosferatu 

    En İyi Animasyon 

    • Flow
    • Inside Out 2
    • Memoir of a Snail
    • Wallace & Growit: Vengeance Most Fowl
    • The Wild Robot

    En İyi Belgesel 

    • Black Box Diaries
    • No Other Land
    • Porcelain War
    • Soundtrack to Q Coup D'etat
    • Sugarcane

    En İyi Uluslararası Film

    • I'm Still Here
    • The Girl with the Needle
    • Emilia Pérez
    • The Seed of the Sacred Fig
    • Flow 

    En İyi Prodüksiyon Tasarımı 

    • The Brutalist
    • Conclave
    • Dune Part 2
    • Nosferatu
    • Wicked 

    En İyi Kostüm Tasarımı 

    • A Complete Unknown
    • Gladiator 2
    • Conclave
    • Nosferatu
    • Wicked 

    En İyi Makyaj ve Saç Tasarımı 

    • A Different Man
    • Emilia Pérez
    • Nosferatu
    • The Substance
    • Wicked 

    En İyi Görsel Efekt 

    • Alien: Romulus
    • Better Man
    • Dune Part 2
    • Kingdom of the Planet of the Apes
    • Wicked 

    En İyi Ses 

    • A Complete Unknown
    • Dune Part 2
    • Emilia Pérez
    • Wicked
    • The Wild Robot 

    En İyi Özgün Müzik 

    • The Brutalist
    • Conclave
    • Emilia Pérez
    • Wicked
    • The Wild Robot 

    En İyi Özgün Şarkı 

    • El Mal - Emilia Pérez
    • The Journey - The Six Triple Eight
    • Like a Bird - Sing Sing
    • Mi Camino - Emilia Perez
    • Never Too Late - Elton John: Never Too Late

    En İyi Kısa Animasyon 

    • Beautiful Men
    • In the Shadow of the Cypress
    • Magic Candies
    • Wander to Wonder
    • Yuck! 

    En İyi Kısa Belgesel 

    • Death by Numbers
    • I Am Ready, Warden
    • Incident
    • Instruments of a Beating Heart
    • The Only Girl in the Orchestra 

    En İyi Kısa Film 

    • A Lien
    • Anuja
    • I'm not a Robot
    • The Last Ranger
    • The Man Who Could not Remain Silent

    2025 Oscar adaylarını çevrimiçi izleyin

    97. Akademi Ödülleri’nde adaylık kazanan tüm filmlerin nereden izlenebildiğini öğrenmek için düzenli olarak güncellenen bu rehbere göz atabilir, filmlerin Netflix, Disney+ ya da Prime Video gibi platformlarda yer alan farklı izleme seçenekleri arasından size en uygun olanı tercih edebilirsiniz.

  • Çılgın Hırsız Serisindeki Tüm Filmleri Çevrimiçi İzleyin

    Çılgın Hırsız Serisindeki Tüm Filmleri Çevrimiçi İzleyin

    Dünyanın en büyük kötüsü olmanın beşindeki usta hırsız Gru’nun, hayatına giren üç kız kardeşle bir kahramana evrilmesinin hikâyesini anlatan Çılgın Hırsız bugün her yaştan seyircinin tanıdığı ve sevdiği bir fenomene dönüşmüş durumda. Bugün sinema filmlerinden video oyunlarına çok farklı mecrada karşımıza çıkan Çılgın Hırsız serisindeki tüm uzun metraj filmleri ve bu filmleri hangi platformlardan izleyebileceğinizi bu sayfa aracılığıyla öğrenebilirsiniz.

    Toplamı 5 milyar doları aşan gişe performansıyla tüm zamanların en hasılatlı animasyon serisi kabul edileni seride dört Çılgın Hırsız filmi, Gru’nun yardımcıları Minyonlar’a odaklanan iki spin-off, iki televizyon özel programı ve on dokuz kısa filmi yer almakta.

    2010 tarihli ilk Çılgın Hırsız filminde Gru, rakibi Vector’u hırsızlık konusunda alt etmek için Ay’ı çalma planları yapan acımasız bir kötü olarak seyirci karşısına çıkmıştı. Planını gerçekleştirmek için çareyi kurabiye satan Margo, Agnes ve Edith isimlerinde üç öksüz kız kardeşi kullanmakta bulan Gru, zaman içinde onlara bağlanmış ve kızları evlat edinmişti. İlk filmde Gru’yu Steve Carell, Vector’u Jason Segel seslendirirken, Gru’nun asistanı Dr. Nefario’ya Russell Brand hayat vermişti. Ayrıca Miranda Cosgrove, Margo’yu, Elsie Fisher Agnes’i, Dana Gaier ise Edith’i seslendirmişti.

    Çılgın Hırsız 2’de artık süper kötülükten emekli olan Gru’yla bir gün Anti-Villain League (AVL) adında kötülerle mücadele eden bir örgüt iletişime geçmiş ve tehlikeli bir mutajenin çalınmasının ardındaki hırsızı bulması için ondan yardım istemişti. Başta çekimser kalsa da örgütün başındaki Silas Ramsbottom’un teklifini kabul etmiş ve ajan Lucy Wilde’la beraber, sonradan “El Macho” lakaplı usta hırsız olduğunu öğreneceği bu hırsızın peşine düşmüştü. İkinci filmin seslendirme kadrosunda ana kadroya ek olarak Kristen Wiig Lucy, Steve Coogan Silas, Benjamin Bratt ise El Macho rollerinde yer almıştı.

    2017 tarihli Çılgın Hırsız 3’te ise artık evli bir çift olan Gru ve Lucy’nin ajan olarak görevlerine devam ederken Dumont Elmas’ını çalan Balthazar Bratt isimli bir kötüyü yakalayamadıkları için Anti Villain League’teki işlerine son verilir. Yeni hayatlarına alışmaya çalışan aile, Gru’nun kayıp ikiz kardeşi Dru’nun yanına Freedonia’ya adlı bir ülkeye seyahat eder. Dru, Gru’dan ona süper bir kötü olmanın yollarını öğretmesini isterken, Gru ise Bratt’ten elması geri alıp Anti-Villain League’e vermenin peşindedir. Gru ve Dru, aralarındaki görüş ayrılıklarına rağmen, Bratt’i alt etmek için güçlerini birleştirmeye karar verir. 

    2024 yılında gösterime giren Çılgın Hırsız 4, Gru, Lucy, kızları Margo, Agnes, Edith ve yeni bebekleri Gru Jr.’ın, Gru’nun eski düşmanı Maxime Le Mal’den kurtulmak için tanık koruma programıyla yeni bir hayata başlamasını ancak yine de maceradan ve intikama susamış Le Mal’den bir türlü uzak kalamamalarını konu edinmişti. Le Mal’ı usta komedyen Will Ferrell seslendirirken sevgilisi Valentina rolünü Sofia Vergara üstlenmişti. Gru’nun taşındıkları kasabadaki yeni komşuları Perry Prescott’a Stephen Colbert, Patsy Prescott’a Chloe Fineman ve Potty Prescott’a Joey King hayat vermişti. 

    Çılgın Hırsız spin-off’ları

    İlk iki filmin gişedeki başarısının ardından Illumination Entertainment, Gru’nun sadık hizmetkârları olarak bildiğimiz Minyonların onunla tanışmadan önceki maceralarına odaklanan Minyonlar adlı spin-off’a imza attı. Dünyadaki yegane amaçları kötülere hizmet etmek olan sarı yaratıkların, görevlerini yüzlerine gözlerine bulaştıran Minyonların tarih boyunca sebep olduğu kaosları anlatan filmin seslendirme kadrosunda başta Kevin, Stuart ve Bob olmak üzere tüm Minyonları seslendiren yönetmen Pierre Coffin, Sandra Bullock, Jon Hamm, Michael Keaton, Allison Janney ve Steve Coogan gibi isimler yer aldı. Minions: The Rise of Gru adlı ikinci spin-off ise, 1976 yılında henüz 11 yaşında olan ve süper kötü olma hayalleri kuran Gru’nun Minyonlarla tanışmasını ve Wild Knuckles’ın öğretileriyle bir hırsız olmayı öğrenmesini ve Vicious 6’le mücadele etmesini konu edindi.

    Çılgın Hırsız filmlerini Türkiye’den çevrimiçi izleyin

    Universal’den gelen haberlere göre Çılgın Hırsız serisinin en yeni spin-off’u olması beklenen üçüncü Minyonlar filmin 2026 yazında gösterime girecek. Serideki diğer filmlerin hangi platformlardan izlenebildiğini öğrenmek için düzenli olarak güncellenen bu rehbere göz atabilir, filmlerin Netflix, Disney+ ya da Prime Video gibi platformlarda yer alan farklı izleme seçenekleri arasından size en uygun olanı tercih edebilirsiniz.

  • Alacakaranlık (Twilight) Serisini Çevrimiçi İzleyin

    Alacakaranlık (Twilight) Serisini Çevrimiçi İzleyin

    Gençlik edebiyatında vampir romanları furyasını başlatan Stephenie Meyer’ın satış rekorları kıran roman serisinden uyarlanan Alacakaranlık (Twilight) serisinin bugün tüm zayıf noktalarına rağmen birçok sinemasever için kült statüsüne ulaşmış olduğunu söylemek mümkün.

    Seri ayrıca filmlerde başrolleri paylaşan Kristen Stewart ve Robert Pattinson’ın kariyerlerinde bir sıçrama tahtası görevi de gördü. JustWatch’ın hazırladığı bu rehber sayesinde serideki beş filmi de Türkiye’de hangi platformlar üzerinden izleyebileceğinizi öğrenebilirsiniz.

    2008 yılında vizyona giren ilk film Alacakaranlık’ta, babasıyla beraber yaşamak üzere Forks kasabasına taşınan Bella Swan, bir yandan yeni hayatına uyum sağlamaya çalışırken bir yandan da okulda tanıştığı Edward isimli gizemli gence ilgi duymaya başlamıştı. Bella, Edward’ın ve ailesinin vampir olduğunu öğrenmiş ve buna rağmen onunla beraber olmayı kabul etmişti.

    Serinin ikinci filmi Alacakaranlık Efsanesi: Yeni Ay’da Edward, Bella’yı diğer vampirlerden korumak için ondan uzaklaşmayı seçmiş ve bu da Bella’nın aslında bir kurtadam olan Jacob Black’le yakınlaşmasına sebep olmuştu. Üçüncü film Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma Edward, Bella ve Jacob arasındaki aşk üçgenini merkezine alırken, vampirler ve kurtadamlar arasındaki barışı tehdit eden yeni bir vampir klanını hikâyeye dâhil etmişti.

    Roman serisinin son kitabı iki ayrı film şekilde uyarlanan film serisinin dördüncü filmi Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 1, Edward ve Bella’nın düğünüyle başlamış ancak çiftin hiç beklemediği bir gelişme özellikle Bella’nın geleceğini geri dönüşü olmayan bir şekilde etkilemişti. Edward’dan hamile kalan Bella, bebeğini aldırmamayı seçmiş, Edward ise doğum sırasında Bella’yı hayata döndürebilmek için onu vampire dönüştürmek zorunda kalmıştır.

    2012 yapımı Alacakaranlık Efsanesi: Şafak Vakti Bölüm 2’de ise Edward ve Bella’nın Renesmée adında bir kızları olmuş ancak sahip olduğu güçler Volturi’lerin dikkatini çekmiş ve Cullen ailesinin Renesmée’nin hayatının bağışlanması için Volturi’lerle yüzleşmesi gerekmişti.

    Alacakaranlık filmlerini Türkiye’den çevrimiçi izleyin

    Serideki tüm filmlerin hangi platformlardan izlenebildiğini öğrenmek için düzenli olarak güncellenen bu rehbere göz atabilir, filmlerin Netflix, Disney+ ya da Prime Video gibi platformlarda yer alan farklı izleme seçenekleri arasından size en uygun olanı tercih edebilirsiniz.

  • The Matrix Serisi Hangi Sırayla İzlenmeli?

    The Matrix Serisi Hangi Sırayla İzlenmeli?

    Bugün özellikle bilimkurgu ve aksiyon sinemasında Matrix öncesi ve Matrix sonrası diye bir ayrım varsa, bunun elbette ki Lana ve Lilly Wachowski’nin dehasına borçlu olduğumuzu söylemeliyiz. Başrollerinde Keanu Reeves, Carrie Anne Moss, Hugo Weaving ve Laurence Fishburne’ün yer aldığı The Matrix, 1999’da gösterime girer girmez seyircilerin kalbini fethetti ve gişede rekor kırdı. Filmin başarısıyla yeşil ışık yakılan ve 2003 yılında vizyona giren iki filmin ardından, Matrix evreninde geçen bir antoloji animasyonla devam eden seri, 2021’de yalnızca Lana Wachowski’nin yönetmen koltuğuna oturduğu beşinci filmle noktalandı.

    Cyberpunk kültürü ve imgeleminden beslenen bu modern klasiği hangi sırayla ve hangi platformlar üzerinden izleyebileceğinizi merak ediyorsanız doğru adrestesiniz. JustWatch’ın hazırladığı rehber sayesinde The Matrix serisinin Türkiye’deki tüm çevrimiçi izleme seçeneklerine bu sayfadan göz atabilirsiniz.

    Postmodern Batı felsefesinden (özellikle de Jean Baudrillard’ın Simülarklar ve Simülasyon kitabından) Hong Kong aksiyon sinemasına ve cyberpunk animelere birçok ilham kaynağından beslenen The Matrix, ilk filminde hacker dünyasında “Neo” takma adıyla bilinen bilgisayar programcısı Thomas Anderson’la tanıştırmıştı bizi. Başlarında Ajan Smith’in yer aldığı gizli ajan grubunun hedefi hâline gelen Neo’yu, Trinity lakaplı başka bir hacker bulmuş ve ona aradığı tüm cevapları Morpheus’un vereceğini söylemişti. Neo, Trinity ve Morpheus’un yardımıyla dünyanın kontrolünün tamamını makinelerin geçirdiğini öğrenmiş ve gerçek bedenleri uyku halinde olan insanların Matrix adında bir simülasyonda yaşadıklarını öğrenmişti. Morpheus’un Seçilmiş Kişi olduğuna inandığı Neo, Matrix’ten ayrılmayı başarmış insanların son kalesi olan Zion’u yok etmeye çalışan yapay zekâ programları Ajanlar’la mücadele ederek Morpheus’u onların elinden kurtarmayı başarmıştı.

    Serinin ikinci filmi The Matrix Reload’daysa kahramanlarımız Zion’a ulaşmaya çalışan makinaları alt edebilmek için Kahin’in tavsiyesiyle sürgündeki bir program olan Anahtarcı’nın peşine düşmüştü. Ekip Anahtarcı’yı Merovingian adlı başka bir programın elinden kurtarmaya çalıştıktan sonra Neo, Matrix’in kaynak koduna erişerek “Mimar”la tanışır. Matrix’in yaratıcısından kendisinin aslında bilinçli yaratılmış bir anomali olduğunu öğrenen Neo’nun, Matrix’i yeniden başlatmak ve Trinity’yi kurtarmak arasında bir seçim yapması gerekmişti.

    Reloaded’da yaşananların hemen sonrasını ele alan The Matrix Revolutions ise Neo, Morpheus, Trinity ve Zion’daki tüm insanların, hem makinelerin dünyasını hem de Matrix’yi yok etmeye kararlı Smith’u durdurmak için verdikleri son mücadeleye odaklanmıştı. Makinelerle Smith’i alt etmek için anlaşma yapan Neo’nun kendisini feda ettiği film, Matrix’in yeniden başlayıp barışın tekrar sağlanmasıyla noktalanmıştı. O dönemde serinin üçüncü ve son filmi olarak tasarlanan Revolutions, ilk iki film kadar beğenilmemiş ve dramatik anlamda zayıf olduğuna dair eleştiriler almıştı.

    Wachowski’lerin üçüncü filmin ardından The Matrix’in akıbetine dair sık sık sorularla karşılaşmasına ve Warner Bros.’un dördüncü film yapma projesine sıcak bakmasına rağmen uzun yıllar boyunca ikiliden ses çıkmadı. Lana Wachowski’nin anne ve babasını kaybettikten sonra The Matrix’te teselli bulmasıyla yazdığı The Matrix: Ressurrections’ın kesin olarak hayata geçeceği 2019 yılında duyuruldu. Orijinal üçlemeden Keanu Reeves, Carrie-Anne Moss, Jada Pinkett Smith ve Lambert Wilson geri dönerken Yahya Abdul-Mateen II, Jessica Henwick, Neil Patrick Harris, Jonathan Groff ve Priyanka Chopra gibi isimler de dördüncü filmde yer aldı.

    The Matrix Resurrections’da, üçüncü filmden altmış yıl sonrasında yeniden Matrix’te yaşamaya başlamış ve eski kimliğine dair hafızasında hiçbir şey kalmamış bir Neo bulduk karşımızda. Bugs isimli genç bir kadın yardımıyla, simülasyondan çıkan ve makineler ile insanlar arasında her an bozulabilecek bir barışın sağlandığı yeni bir düzen kurulduğunu öğrenen Neo, tıpkı kendisi gibi hafızasını yitirmiş Trinity’yi uyandırmak için harekete geçmişti. Video oyunu kültürüne, stüdyo sistemine ve seri üretime karşı esprili ve ironik bir bakışla yaklaşan ama bunu yaparken kahramanlarına içten ve duygusal bir hikâye yazan Wachowski’nin şimdilik seriyi noktaladığını umduğumuz bu filmi büyük beğeni topladı.

    Matrix evreninde ayrıca, doğrudan filmlerin anlatısıyla bağlantılı olmasa da Wachowski’lerin dünyasını genişleten ve zenginleştiren bir antoloji filmi de bulunmakta. Toplamda dokuz animasyon filmin yer aldığı 2003 tarihli The Animatrix’in yapımcılığını Wachowski’ler üstlenirken Andy Jones, Mahiro Maeda, Shinichirō Watanabe, Yoshiaki Kawajiri, Takeshi Koike, Kōji Morimoto ve Peter Chung yönetmen olarak yer aldı.

  • Sonic Filmlerini ve Dizilerini Sırayla İzleme Rehberi

    Sonic Filmlerini ve Dizilerini Sırayla İzleme Rehberi

    Doksanların başında Japonya merkezli SEGA tarafından piyasaya sürülen oyun serisi Sonic the Hedgehog bugün oyunlardan, kitaplara, çizgi romanlardan animasyon dizilere pek çok biçimde popüler kültürde yer etmiş durumda. Temelde mavi renkli antropomorfik bir kirpinin çılgın bir bilim adamıyla mücadelesine dayanan Sonic, 2020 yılında Paramount Stüdyoları tarafından live-action olarak sinemaya uyarlanmaya başladı. İki film ve bir dizinin ardından, üçüncü filmi bu ay vizyona giren Sonic serisine dair bilmeniz gereken her şeyi bu yazıda bir araya getirdik.

    Sonic the Hedgehog ilk olarak video oyunu olarak piyasaya sürülse de daha doksanlı yılların başından itibaren farklı medyalarda kendisine yer buldu. Sırasıyla The Adventures of Sonic the Hedgehog (1993) ve Sonic the Hedgehog (1993-1994) isimli animasyonlar diziler yayınlandı. 1996 yılındaysa ilk bölümlükj oan Sonic: The Hedgehog yayınlandı ve üç yıl sonra birleştirilip film formatında ABD’de gösterildi. Aynı yıl, Sonic Underground adlı animasyon dizi yayınlandı.

    2000’li yıllara geldiğimizdeyse ilk olarak 2003’te yayınlanan Sonic X dizisi üç sezon sürdü. Serinin ilk CGI temelli animasyonu Sonic Boom 2014’te yayın hayatına başladı. 2022 yılında Netflix’te yayına başlayan Sonic Prime’ın final sezonu ise kısa bir süre platformun kütüphanesine eklendi.

    Serinin başlangıcından beri stüdyolar Sonic’i beyazperdeye uyarlama girişimlerinde bulunsa da, projenin haklarının Paramount tarafından satın alınmasıyla ancak yeşil ışık yakılmış oldu. Uzayda saldırıya uğradıktan sonra sahip olduğu altın halkalar sayesinde bir portal açarak kendisini dünyada bulan Sonic’in Dr. Robotnik’in elinden kurtulmaya çalışırken kasaba şerifi Tom Wachowski’yle işblrliği yapmasını konu edinen Sonic the Hedgehog,  2020 yılında vizyona girdi. Ben Schwartz’ın Sonic’i seslendirdiği filmde, Jim Carrey’i Dr. Robotnik yani nam-ı diğer Eggman’i, James Marsden ise Tom Wachowski’yi canlandırdı.

    Gişede 320 milyon dolarlık hasılat elde eden filmin devamı Sonic the Hedgehog 2, 2022 yılında gösterime girdi. Sonic’den intikam almak için Dr. Robotnik’le işbirliği yapan Knuckles ile Sonic’e hayranlık besleyen ve ona yardımcı olan Miles “Tales” Power gibi video oyunlarının sevilen iki karakterinin yer aldığı filmde, Idris Elba Knuckles’ı, Colleen O'Shaughnessey ise Tails’i seslendirdi. 

    İkinci film ile hazırlıkları devam eden üçüncü film arasında köprü gören spin-off dizi Knuckles, Paramount+ platformunda yayınlandı. Knuckles’ın şerif yardımcısı Wade Whipple’ı bir Ekidne savaşçısı gibi eğitmesini konu edinen dizi altı bölüm sürdü. Idris Elba, bir kez daha Knuckles’ı seslendirirken, ona Wade Whipple rolünde Adam Pally eşlik etti.

    Sonic the Hedgehog 3 ise Sonic, Knuckles ve Tales’in, Shadow the Hedgehog’u alt edebilmek adına en büyük düşmanları Dr. Robotnik’le işbirliği yapmalarını konu ediniyor. Önceki filmlerin oyuncu ve seslendirme kadrosundan Ben Schwartz, Jim Carrey, Colleen O'Shaughnessey, Idris Elba ve James Marsden’ın geri döndüğü filmde, Keanu Reeves, Shadow’ı seslendiriyor. 

    Sonic Sinematik Evreni’ndeki tüm yapımları çevrimiçi izleyin

    Paramount imzalı Sonic serisinin, 2027 yılında gösterime girmesi bekleniyor. Serideki tüm yapımların Türkiye’de hangi platformlar üzerinden izlenebileceğini güncel olarak takip etmek için bu sayfaya göz atmayı unutmayın.

  • Nosferatu’yu Sevenlerin Bayılacağı 8 Klasik Film

    Nosferatu’yu Sevenlerin Bayılacağı 8 Klasik Film

    Son dönemde korku sinemasının yükselen yıldızları arasından yer alan Robert Eggers’ın F. W. Murnau’nun dışavurumcu klasiğini uyarladığı Nosferatu geçtiğimiz günlerde vizyona girdi. Başrollerinde Bill Skarsgård, Lily-Rose Depp, Nicholas Hoult ve Willem Dafoe gibi isimlerin yer aldığı film, Bram Stoker’ın gotik romanından, sinemadaki birçok korku klasiklerinden izler taşıyor. Seyirci üzerinde sahici bir etki yaratmak adına detaylara ve yarattığı atmosfere önem vermesiyle bilinen yönetmenin izinden Nosferatu’ya ilham kaynağı olan yapımları sizler için bir araya getirdik.

    Nosferatu, Alman dışavurumcu estetiğiyle özdeşleştirilen Murnau’nun tek gotik klasiği değil elbette. Alman edebiyatının ve folklörünün önemli metinlerine dayanan 1926 tarihli Faust, Robert Eggers’ın röportajları sırasında referans olarak gösterdiği filmlerden bir tanesi. Faust isimli bir simyacının başarı ve şöhret karşılığında Mephisto adlı iblisle anlaşma yapmasını konu edinen filmin, aslında masum bir karakterin, kötücül bir gücün etkisi altında kalmasını anlatması sebebiyle Ellen ve Kont Orlok’un arasındaki ilişkiyi akla getirdiğini de söylemek mümkün. Eggers’e özellikle ilham kaynağı olan unsur ise, filmde Mephisto’nun tüm köye veba salgınını getirirken kanatlarıyla gökyüzünü kapladığı sahne. Bu sahneye benzer bir sekans Eggers’in filminde de yer alıyor.

    Murnau, Stoker’ın romanının izinsiz bir versiyonunu çekse de ilk resmi uyarlamaya Tod Browning 1931 yılında imza atıyor. Bela Lugosi’nin etkileyici performansıyla sinema tarihine geçen Dracula’nın açılış sahnesi Eggers’in filmine ilham kaynağı olmuş. Wired’a verdiği röportajda bu sahneye değinen yönetmen, Hutter’ın at arabasıyla Orlok’un şatosuna yaklaşırken çektiği kısımlarla bu sahneye kendi yorumunu getirdiğini belirtmiş. Yine aynı yıl Archie Mayo tarafından çekilen Svengali’nin de, genç bir kadın ve onu baştan güçlü ve şeytani bir figüre yer vermesi sebebiyle Nosferatu’yu çağrıştırdığını söyleyebiliriz.

    İngiliz yönetmen Thorold Dickinson’ın Puşkin’in aynı adlı kısa hikâyesinden uyarladığı filmi The Queen of Spades, konusundan ziyade biçim ve estetiğiyle Eggers’e ilham kaynağı olan bir korku filmi. Kamera kullanımının ve kompozisyonlarını son derece etkileyici bulduğunu belirten Eggers, filmin atmosfer yaratma konusunda çok başarılı olduğunu belirtiyor. CGI yerine pratik efekt kullanımını yeğleyen yönetmen, Queen of Spades’teki karlı Rus sokaklarını örnek almış. 

    Şimdiye kadar verdiğimiz örnekler genelde belli sahnelerde referans noktaları görevi görmeleriyle dikkat çekerken, Eggers, Jack Clayton’ın The Innocents’ını Nosferatu’nun en temel ilham kaynaklarından biri olarak nitelendiriyor. Deborah Kerr’in canlandırdığı Bayan Giddens’ın mürebbiye olarak çalıştığı evin hayaletli olduğuna inanmaya başlamasını konu edinen filmin gerek gotik atmosferi gerek karakterin yaşadığı psikolojik çöküntü ve paranoya hali bağlamında özellikle Lily-Rose Depp’in canlandırdığı Hellen’ın deneyimlerine benzediğini söylemek mümkün. 

    Korku türüyle bağlantısı oldukça zayıf olsa da Eggers’ın tüm zamanların en iyi korku filmleri arasında saydığı Ingmar Bergman imzalı Cries and Whispers, Nosferatu’yu çekerken özellikle oyunculuk performanslarıyla aklının köşesinde yer etmiş. Ama oyunculuk dediğimizde Lily-Rose Depp’in belki de en çok kıyaslandığı Isabelle Adjani’nin başrolde oynadığı unutulmaz Andrzej Zulawski filmi Possession’u anmadan geçmek olmaz. Werner Herzog’un Nosferatu uyarlamasında Lucy Harker rolünü de üstlenen Adjani’nin Possession’daki performansını Lily-Rose Depp’in Ellen Hutter karakteri için sık sık referans olarak gösterdiğini görüyoruz.

    Nosferatu’nun yapım tarihi açısından günümüze en yakın ilham kaynağı ise Mel Brooks’un yönettiği Dracula parodisi Dracula: Dead and Loving It. Eggers’un senaryo yazım sürecinde faydalandığı film, yönetmene vampirler konusunda uzak durması gereken klişeler konusunda yol göstermiş.

  • Nosferatu’yla İlgili Tüm Film ve Diziler

    Nosferatu’yla İlgili Tüm Film ve Diziler

    Robert Eggers’ın başrollerinde Bill Skarsgård, Lily-Rose Depp ve Nicholas Hoult’un yer aldığı Nosferatu uyarlaması kısa bir süre önce vizyona girdi. JustWatch ekibi olarak popüler kültürdeki en ikonik vampir temsillerinden biri olan Nosferatu’nun film ve dizilerdeki tüm yorumlarını sizler için bir araya getirdik.

    Nosferatu’nun ortaya çıkış hikâyesinin esasen sessiz dönemdeki Alman dışavurumcu sinemasına dayandığını görüyoruz. Nosferatu – Eine Symphonie des Grauens, sinemada dışavurumculuk denince ilk akla gelen isimlerden olan F. W. Murnau’nun yönettiği ve senaryosunu Henrik Galeen’in kaleme aldığı bir gayriresmi Dracula uyarlaması. Bram Stoker’ın 1897 tarihli Gotik romanının telif haklarını almadan yapılan bu uyarlamada hikâye Transilvanya’da değil Almanya’da geçiyor. Ürpertici vampirimizin ismi Kont Orlok; Jonathan Harker, Thomas Hutter; Mina Harker ise Helen Hutter olarak değiştiriliyor filmde. Nosferatu’nun fiziksel görünüşünün de büyük oranda değiştirildiği, okült, mistik ve dini öğelerin önemli rol oynadığı bu uyarlama yine de Stoker’ın mirasçılarının hedefi oldu ve tüm kopyalarının mahkeme kararıyla toplatılmasına karar verildi. Buna rağmen çeşitli kopyaları günümüze ulaşan film bugün hâlâ korku sinemasının köşe taşlarından biri kabul edilmekte.

    Nosferatu’nun bir sonraki uyarlamasına ise Yeni Alman sinemasının önde gelen isimlerinden Werner Herzog imza attı. Murnau’nun filmine büyük bir hayranlık besleyen Herzog, Stoker’ın romanının telif hakkının süresinin dolmasıyla beraber film üzerinde çalışmaya başladı. Karakter isimlerinde özgün metne sadık kalan yönetmen (Lucy ve Mina’nın karakterlerinin yer değiştirmesi dışında) karakter tiplemesi ve estetik açıdan Murnau’nun versiyonunu örnek olarak benimsedi. Herzog’un kariyerinde çalkantılı iş birlikleriyle iz bırakan Klaus Kinski, Dracula’yı canlandırırken, Isabelle Adjani Lucy Harker’a, Bruno Ganz Jonathan Harker’a ve ünlü yazar ve çizer Roland Topor, Renfield’e hayat verdi. Murnau’nun filminin aksine, Herzog’un Nosferatu’sunda Kont karakterinin daha trajik ve neredeyse sempati duyabilecek bir şekilde resmedilmesiyle drama yönünün korku unsuruna kıyasla daha ağır bastığını sölylemek mümkün.

    1988 yılına geldiğimizdeyse karşımıza Vampire in Venice filmi var. Carlo Alberto Alfieri ve Leandro Lucchetti’nin Herzog’un Nosferatu’sunun devamı olarak kaleme aldığı senaryoyu İtalyan yapımcı Augusto Caminito uyarlamaya karar verdi. Ancak gerek anlaşılan yönetmenlerle yaşanan sorunlar gerek Klaus Kinski’nin setteki kabul edilemez davranışları yüzünden yapım süreci büyük bir kaosa dönüştü. En sonunda Caminito’nun bizzat tamamlamak zorunda kaldığı film Venedik Film Festivali’nde prömiyer yapsa da hem izleyici hem de eleştirmenlerce büyük bir hayal kırıklığı olarak nitelendirildi.

    2000 yılında E. Elias Merhige’in çektiği Shadow of the Vampire ise Murnau’nun Nosferatu’sunun yapılış sürecini ilginç bir biçimde kurmacalaştıran bir yapım. Orijinal filmde Kont Orlok’u canlandıran Max Schreck’in gerçekte bir vampir olması üzerinden inşa edilen hikâyede Schreck’i Willem Dafoe, Murnau’yu ise John Malkovich canlandırdı. Film En İyi Makyaj ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarinda Oscar’a aday gösterildi. 

    Nosferatu’yla ilgili yapımları nereden izleyebilirim?

    Robert Eggers’ın uyarlamasından ayrı olarak NOS4a2 gibi orijinal hikâyeden oldukça farklı bir çerçeveye ve tarza sahip olan bir dizi uyarlamanın yanı sıra Murnau’nun filminin yapım sürecini ve sinemadaki mirasını ele alan Nosferatu: The Real Story gibi bir belgesel de mevcut.

    Eğer Nosferatu’yla ilgili dizi ve filmleri Türkiye’de nereden izleyeceğinizi merak ediyorsanız, sitemizin sunduğu filtreleme özelliğiyla listedeki yapımların hangi dijital platformlarda mevcut olduğunu öğrenebilirsiniz.

  • Robert Eggers’in tüm filmlerini çevrimiçi izleme rehberi

    Robert Eggers’in tüm filmlerini çevrimiçi izleme rehberi

    Son dönemde ana akım sinema içinde Ari Aster ve Jordan Peele gibi isimlerle “nitelikli korku” (elevated horror) tarzı filmler denince ilk akla gelen isim olan Robert Eggers’ın yeni uzun metrajı Nosferatu bu hafta vizyona giriyor. Eggers, kariyeri açısından neredeyse bir passion project diyebileceğimiz ve üzerinde çalışmaya başladığı 2015 yılından bu yana büyük değişiklikler geçiren filmle, Bram Stoker’ın gotik klasiği Dracula’nın ruhuna sadık kalan bir uyarlamaya imza atıyor. JustWatch ekibi olarak hazırladığımız bu sayfayla yönetmenin filmografisine kronolojik br bakış atıyoruz.

    Eggers prodüksiyon tasarımcısı olarak başladığı sinema kariyerinde büyük çıkışına 2015 yılında yönettiği The VVitch ile imza attı. Başrollerinde Anya Taylor-Joy, Ralph Ineson ve Kate Dickie’nin rol aldığı film 17. yüzyılda New England’daki yerleşimci bir ailenin başından geçen doğaüstü ve korkutucu bir dizi olaya odaklanmaktaydı. Anya Taylor-Joy’un annesi ve babası tarafından kardeşlerinin ölümüne yol açan bir cadı olmakla suçlanan Thomasin adlı genç kızı canlandırdığı film, tarihsel gerçekçiliği, atmosfer yaratımı ve incelikli Püritanizm eleştirisiyle büyük beğeni topladı. Aydınlatma için yalnızca doğal ışık ve mum ışığının kullanıldığı bu filmle, Eggers detaylar konusundaki titizliğini de ortaya koymuş oldu.

    İkinci filmi olarak Nosferatu’yu uyarlamaktan vazgeçen Eggers’ın bir sonraki projesi Willem Dafoe ve Robert Pattinson’ın başrollerini paylaştığı The Lighthouse oldu. Yönetmenin kardeşi Max Eggers’le beraber senaryosunu kaleme aldığı film, 19. yüzyıl sonlarında New England yakınlarında iki deniz feneri bekçisinin bir fırtına sonrasında mahsur kalmaları ve bunu takiben yaşadıkları buhranları konu edinmekteydi. Tamamı siyah beyaz çekilen, dışavurumcu ve sembolik diliyle özgün bir psikolojik gerilim atmosferi yaratan film, En İyi Sinematografi dalında Oscar’a aday gösterildi.

    Robert Eggers’in üçüncü filminin tohumları ise yönetmenin İzlanda seyahati sırasında Björk’le ve onun aracılığıyla şair ve yazar Sjón’le tanışmasıyla atıldı. Nors mitolojisi ve Viking temalı bir film çekmek isteyen Eggers, Sjón’la beraber Shakespeare’in Hamlet’ine de ilham kaynağı olan Amleth efsanesinden ilham alan bir senaryo yazdı. Amcasının intikamı sonrasında Kral babası katledilen, intikam yemini etmiş sürgündeki prens Amleth’i Alexander Skarsgård canlandırırken, Nicole Kidman Kraliçe Gudrún’a, Ethan Hawke Kral Aurvandill’e hayat verdi. Amleth’e intikam planlarında yardımcı olan cadı Olga rolünü Anya Taylor-Joy üstlenirken, Eggers’in önceki filmlerinden Willem Dafoe, Kate Dickie ve Ralph Ineson gibi isimler de projede yer aldı.

    2022 yılında yeniden Nosferatu üzerinde çalışmaya başlayan Eggers, Thomas Hutter rolü için Harry Styles, Ellen için Anya Taylor-Joy’la anlaşsa, sonrasında bu isimlerin yerini Nicholas Hoult ve Lily Rose Depp aldı. Uzun zamandır yönetmenle çalışmak istediğini belirten Bill Skarsgård ise Kont Orlok rolünü üstlendi. Daha evvel Shadow of the Vampire’da Murnau’nun filminde Kont Orlok’u canlandıran oyuncu Max Schreck olarak da beyazperdede boy gösteren Willem Dafoe, Dr. von Franz karakterine hayat verdi. Aaron Taylor Johnson, Friedrich Harding’i, Emma Corrin, Anna Harding’i Ralph Ineson ise Wilhelm Sievers’ı canlandırdı. 

    Robert Eggers filmlerini Türkiye’de çevrimiçi nereden izleyebilirim?

    Nosferatu’ya hazırlık yapmak için Robert Eggers’in diğer filmlerine göz atmak istiyorsanız doğru adrestesiniz. Türkiye’deki tüm streaming platformlarının sunduğu kiralama, satın alma ve abonelik seçeneklerinin güncel bir şekilde listelendiği JustWatch sayesinde Netflix, Amazon Prime, Disney+ veya Apple TV gibi platformlardan dilediğinizi tercih edebilirsiniz. 

  • Squid Game’i sevdiyseniz bu yapımları da seveceksiniz

    Squid Game’i sevdiyseniz bu yapımları da seveceksiniz

    Squid Game bundan üç yıl önce Netflix’te yayınlandığında kısacık bir sürede tüm dünyayı kasıp kavuran bir fenomene dönüştü. Platformun en çok izlenen dizisi unvanına sahip Güney Kore yapımı distopik dizinin ikinci sezonu geçtiğimiz haftalarda yayına başladı.

    Distopik bir evrende geçen dizinin ilk sezonu, kendisini, yüzlerce yarışmacıların 45,6 milyar won değerinde bir para ödülü kazanmak için hayatları pahasına katıldığı bir dizi oyunun ortasında bulan kumar bağımlısı Seong Gi-hun’un hikâyesini anlatmıştı. İkinci sezon ise Gi-hun’un, oyunlarının bir daha tekrarlanmasına engel olmak ve Front Man’den intikam almak için üç yıl sonra oyunlara ikinci kez katılmasını ele alıyor.

    Eğer siz de Squid Game tarzındaki distopik gerilimleri, hayatta kalma hikâyelerini ve oyun temelli anlatıları seviyorsanız, aşağıda beş film ve beş dizi olacak şekilde listelediğimiz yapımlara mutlaka göz atın.

    Netflix’in oyun ve gerilim konseptini birleştiren tek dizisi Squid Game değil. 2020 yılında başlayan ve Haro Aso’nun aynı adlı mangasından uyarlanan Alice in Borderland, bu türün sevilen güncel örneklerinden bir tanesi. Alice in Borderland, arkadaşlarıyla beraber kendisini farklı bir gerçeklikteki Tokyo’da bulan Arisu’nun, hayatta kalabilmek için bir dizi oyun oynamak zorunda kalmasına ve içinde düştükleri bu gizemli durumu çözmeye çalışmasını konu ediniyor.

    Black Mirror, birbirinden farklı tarzda ve konularda bölümlere sahip olsa da kapitalizm ve tüketim toplum eleştirisi açısından Squid Game’le paralellikler taşıyan bir dizi. Dizinin “Fifteen Million Merits”, “White Bear”, “Bundersnatch” ve “USS Calister” bölümlerinin gerek işlenilen temalar gerek stil açısından Squid Game’i akla getirdiğini söylemek mümkün. 

    Prime Video yapımı Panic dizisi ise liseden mezun olan 23 gencin katıldığı ve onları en derinlerdeki korkularıyla yüzleştiren Panic isimli bir yarışma programını merkezine alıyor. Lauren Oliver’ın aynı adlı romanından uyarlanan dizinin odağındaki bu tehlikeli yarışma, kazanan gencin, yaşadığı kasabadan ayrılıp yeni bir hayat başlamasına imkan sağlayacak 50.000 dolar değerinde bir para ödülü vadediyor. (Ve elbette ki işler kontrolünden çıkıyor!)

    Squid Game başladığında sık sık adı anılan diğer bir dizi Nobuyuki Fukumoto’nun manga serisinden uyarlanan anime Kaiji: Ultimate Survivor. Anime, tıpkı Gi-hun gibi kumar borcu yüzünden kendisini bir ölüm kalım mücadelesine dönüşen oyunların ortasında bulan Kaiji Ito’nun hikâyesini anlatıyor.

    Sinema cephesine baktığımızdaysa, özellikle popüler filmlerde ve tür sinemasında bir oyun içinde hayatta kalma mücadelesi konusunun örneklerine daha çok rastladığımızı söylemek mümkün. Genelde bu tarz söz konusu olduğuna herkesin ilk aklına gelen yapım The Hunger Games olsa da Cube ve Battle Royale gibi kült korku-gerilim klasiklerinin Squid Game’e tartışmasız bir şekilde ilham verdiğini görebiliyoruz.

    Japon tür sinemasının önde gelen yönetmenlerinden Takashi Miike’nin 2014 yapımı filmi As The Gods Will, Squid Game’le taşıdığı benzerlikler yüzünden epey gündeme gelmişti. Muneyuki Kaneshiro ve Akeji Fujimura’nın manga serisinden uyarlanan filmin hikâyesi bir okuldaki öğrencilerin küçükken oynadıkları, ancak kaybetmenin oyuncuların hayatına mal olduğu bir dizi oyun oynamak zorunda kalan liseli genç Shun’a anlatmaktaydı. Squid Game başladığında konu benzerliği yüzünden hırsızlıkla suçlanan Hwang Dong-hyuk dizinin senaryosunu 2009 yılında yazdığını belirtmiş, tüm benzerliklerin tamamen tesadüfi olduğunu dile getirmişti. 

    Squid Game benzeri film ve dizileri nereden izleyebilirim?

    Listemizdeki filmler ve diziler ilginizi çektiyse Prime Video, Netflix ve Disney+ gibi Türkiye’den erişime açık platformlardaki kiralama, satın alma veya abonelik aracılığıyla izleme seçeneklerine göz atabilirsiniz. Sitemizin sunduğu filtreleme seçeneklerini kullanmanız yeterli!

  • Aslan Kral serisindeki tüm dizileri ve filmleri çevrimiçi izleyin

    Aslan Kral serisindeki tüm dizileri ve filmleri çevrimiçi izleyin

    Özellikle doksanlı yıllarda doğan çocukların hayatlarında vazgeçilmez bir konuma sahip olan Aslan Kral,  2019 yılında Disney bünyesinde Jon Favreau tarafından live-action olarak yeniden sinemaya uyarlandı. Bu hafta gösterime giren Mufasa: Aslan Kral ise, Simba’nın babası Mufasa’nın gençliğine odaklanıyor ve beş yıl önce çekilen film açısından prequel işlevi görüyor.

    Aslan Kral film ve dizileri hangi sırayla izlenmeli

    Aslan Kral serisindeki live action filmlerin yanı sıra animasyon film ve dizileri de merak ediyorsanız JustWatch ekibi olarak hazırladığımız listeye göz atın. Sitemizin sunduğu filtreleme özelliğini kullanarak kiralama, satın alma ve abonelik seçenekleri arasından dilediğinizi tercih edebilirsiniz. 

    Aslan Kral (1994)

    Gurur Toprakları’nın varisi Simba’nın, amcası Scar’ın ihaneti üzerine babası Mufasa’yı trajik bir şekilde kaybetmesiyle başlayan müzikal film, dostları Timon, Pumbaa ve Nala’yla beraber krallığını geri alma hikâyesini anlatmıştı. Birçok hayranı tarafından tüm zamanların en iyi animasyon filmi kabul edilen Aslan Kral, unutulmaz şarkılarıyla, Shakespeare ve Hamlet referanslarıyla da akıllara kazınmıiştı. 

    Timon ve Pumbaa (1995)

    Filmin vizyona girmesinden bir yıl sonra televizyonda yayına başlayan bu animasyon dizi toplam üç sezon sürdü. Timon ve Pumbaa’nın dünyanın dört bir yanındaki maceralarına odaklanan dizide, orijinal filmden Simba, Rafiki, Zazu, Shenzi, Banzai, Ed gibi karakterlere de yer verildi. 

    Aslan Kral 2: Simba’nın Onuru (1998)

    Simba ve Nala’nın kızları Kiara’nın, Scar’ı destekledikleri için krallıktan uzaklaştırılan sürüyle yaşayan Kovu adlı bir aslana âşık olmasını anlatan ikinci film ise, Romeo ve Juliet’in hikâyesiyle benzerlikler taşımaktaydı. Kiara’nın yaşadığı büyüme sancılarını ve babasına isyanını da konu edinen film, Scar’ın eşi Zira’nın Simba’yı ortadan kaldırma çabalarına rağmen Gurur Toprakları’nın sakinlerinin ve dışlanan aslanların yeniden bir arada yaşayabileceğini göstermişti. 

    Aslan Kral 3 (2004)

    Simba’nın yakın dostları Timon ve Pumbaa’nın nasıl tanıştıklarını anlatan üçüncü film ise Aslan Kral’taki olaylara bu eğlenceli ikilinin perspektifinden bakarak yaratıcı bir öyküye imza atmıştı. 

    Aslan Koruyucular (2016)

    Esasen 2015 yılında televizyon filmi formatında gösterilen Aslan Koruyucular: Kükreme Geri Dönüyor’a dayanan dizi resmi olarak 2016 yılında yayın hayatına başladı. Nala ve Simba’nın küçük oğulları Kion’u merkezine alan dizi, genç aslanın bal porsuğu Bunga, hipopotam Beshte, çita Fuli ve balıkçıl Ono’yla beraber Gurur Toprakları’nı korumak için atıldığı maceraları konu edindi. Timon ve Pumbaa gibi üç sezon süren dizinin son sezonu, ikinci filmde yaşanan olaylarla paralellikler taşımaktaydı. 

    Aslan Kral (2019)

    Disney’in live action yeniden çevrimlerinin gişede önemli başarılar elde etmesiyle birlikte Aslan Kral Jon Favreau yönetmenliğinde bir kez daha beyazperdeye aktarıldı. VR / AR teknolojilerinden faydalanılarak gerçekçi bir animasyon görünümü elde edilen filmin seslendirme kadrosunda Donald Glover, James Earl Jones, Beyoncé, John Oliver, Seth Rogen, Billy Eichner gibi isimler yer aldı. 

    Mufasa: Aslan Kral (2024)

    Yönetmen koltuğunda Moonlight ve If Beale Street Could Talk gibi yapımlarla tanıdığımız Barry Jenkins’in oturduğu yeni Aslan Kral filmi Mufasa’da ise, Rafiki’nin Kiara’ya dedesi Mufasa’nın kral olma hikâyesini anlatıyor. Mufasa ve Scar’ın ilişkisine yeni bir boyut katan filmin seslendirme kadrosuna ilk filmde de yer alan Billy Eichner, Beyoncé, Seth Rogen ve Donald Glover gibi yıldızların yanında Mads Mikkelsen, Aaron Pierre, Kelvin Harrison Jr. ve Thandiwe Newton gibi isimlerin eklendiğini de görüyoruz.

  • Star Wars dizilerini çevrimiçi izleme rehberi

    Star Wars dizilerini çevrimiçi izleme rehberi

    Geçtiğimiz günlerde Star Wars evreninin en yeni dizisi Skeleton Crew Disney+’ta yayın hayatına başladı. Kronolojik olarak The Mandalorian ile aynı zaman diliminde geçen dizi, galakside kaybolan dört çocuğun eve dönmek için uğraşırken başından geçen maceralara odaklanıyor. Başrollerinde Jude Law, Ravi Cabot-Conyers, Ryan Kiera Armstrong, Kyriana Kratter, Robert Timothy Smith ve Nick Frost’un başrollerinde yer aldığı Skeleton Crew, Star Wars evreninde geçen on yedinci dizi.

    Sinema filmlerinin yanında gerek animasyon gerek live action olsun, kendilerine özgü hayran kitleleri oluşturmayı başaran Star Wars dizilerinin tamamı hakkında detaylı bilgi edinmek için aşağıda hazırladığımız listeye göz atabilirsiniz.

    Lucasfilm’i Disney’in satın almasından önce Star Wars dizileri denince akla ilk olarak Star Wars: The Clone Wars’ın geldiğini söylesek yanlış olmaz. Dave Filoni’nin imzasını taşıyan dizi, Obi-Wan Kenobi, Anakin Skywalker ve padawanı Ahsoka Tano’nun Klon Savaşları sırasındaki maceralarını ele almıştı. Özgün animasyon tarzıyla da akıllara kazınan yapım Star Wars evrenindeki iik dizi değil elbette. Seksenli yıllarda ABC’de yayınlanan Star Wars: Droids ve Ewoks dizileri de orijinal üçlemenin sevilen kahramanları R2D2, C-3PO ve Ewoklar’a odaklanmışt.

    Yine Dave Filoni’nin imzasını taşıyan Star Wars: Rebels ise İmparatorluk’un baskı rejimiyle mücadele etmeye çalışan Ezra Bridger, Sabine Wren, Hera Syndulla ve Kanan Jarrus’u seri açısından kilit kahramanlara dönüştürmüştü.

    Daha çok Marvel Sinematik Evreni’nden tanıdığımız Jon Favreau, Star Wars’ın ilk live action dizisi olarak anlatı evrenine yeni bir soluk getiren The Mandalorian ise ödül avcısı Din Djarin ve akıllara “bebek Yoda” olarak kazınan küçük Grogu’nın galaksideki maceralarına odaklanmıştı. The Book of Baba Fett ve Ahsoka gibi diğer live action yapımlarla ana üçleme ve devam üçleme arasında bağ kuran The Mandalorian’ın yanında, Obi-Wan Kenobi ve The Acolyte de Star Wars’ın Disney dünyasındaki konumunu sağlamlaştırdı. 

    Star Wars dizileri kronolojik olarak hangi sırayla izlenmeli?

    George Lucas’ın 1977 yılında temelini attığı ve daha sonra çok çeşitli yapımcı ve yönetmenlerin perspektifiyle zenginleşen ve genişleyen Star Wars evreninde üretilen içerikler genelde kronolojik bir sırayı takip etmediği için kronolojik olarak takip etmek zor olabiliyor. Eğer dizileri Star Wars galaksisinin tarihine uygun olarak izlemek istiyorsanız aşağıdaki sıralamayı dikkate alabilirsiniz:

    • Young Jedi Adventures
    • The Acolyte
    • Star Wars: Tales of the Jedi
    • Star Wars: The Clone Wars
    • Star Wars: Droids
    • Star Wars: Tales of the Empire
    • Star Wars: The Bad Batch
    • Obi-Wan Kenobi
    • Star Wars Rebels
    • Star Wars: Andor
    • Ewoks
    • The Mandalorian
    • Star Wars: Skeleton Crew
    • The Book of Boba Fett
    • Ahsoka
    • Star Wars Resistance

    Star Wars dizilerini Türkiye’de çevrimiçi olarak nereden izleyebilirim?

    Disney’in Lucasfilm’i satın almasıyla beraber tüm Star Wars dizi ve filmleri Disney+ kütüphanesinde yerini almış oldu. Skeleton Crew da dahil olmak üzere Türkiye’de tüm Star Wars dizilerine Disney+ üzerinden erişebilirsiniz. 

  • JustWatch verilerine göre 2024’ün en popüler 10 dizisi

    JustWatch verilerine göre 2024’ün en popüler 10 dizisi

    2024’ün yavaş yavaş sonuna yaklaşırken, ekibimiz Türkiye’deki JustWatch kullanıcılarının verilerini analiz etti ve bu yıl dijital platformlarda en çok öne çıkan on diziyi sizler için listeledi. Eğer hâlâ izlemediğiniz ve radarınızdan kaçan bir dizi varsa, sitemizdeki filtreleme özelliğini kullanarak, içeriklerin farklı platformlardaki farklı izleme seçeneklerini inceleyebilirsiniz.

    JustWatch görülerine 2024’ün en popüler 10 dizisi

    Bu yılın en popüler dizilerine baktığımızda, geçtiğimiz yıllarda yıl sonu listelerinde birden çok yapımla yer alan HBO dizilerinin bu yıl pek öne çıkmadığını söylemek mümkün. Ülkemizde BluTV platformu üzerinden izlenebilen Games of Thrones prequel'ı House of the Dragon ise buna tek istisna olarak liste başında yer alıyor. House of the Dragon'ın ikinci sezonu hayranlarının beklentilerini karşılamadığı söylense de Türkiyeli izleyici yine de George R. R. Martin'in entrikaların ve iktidar mücadelelerinin eksik olmadığı dizisinden vazgeçmemiş gibi görünüyor. 

    Tarihsel ve fantastik anlatılar ülkemizdeki seyircinin ilgisini epey çekiyor olacak ki neredeyse Game of Thrones parodisi olarak nitelendirebileceğimiz Prens ise listede House of the Dragon'ın hemen arkasında yer alıyor. Giray Altınok'un yarattığı nüktedan, aksi ve bir o kadar da komik Prens'in Bongomya Krallığı'ndaki maceraları ikinci sezonuyla da büyük beğeni topladı. 

    Listemizin üçüncü sırasında yer alan Prime Video yapımı The Rings of Power ise seyircinin tanıyıp bildiği evrenlerde geçen yapımlarla çok daha rahat bağ kurabildiğini kanıtlıyor. Disney+'ın öne çıkan yapımlarından ve bu yılın en başarılı dizilerinden olduğu aldığı Altın Küre adaylıklarıyla tescillenen Shôgun ise dördüncü sıraya yerleşiyor. 

    Korku-gerilim türünü fantastik dünyalarla harmanlayarak seyircisini diken üstünde tutmayı başaran anlatıların ne kadar sevildiği bilinir. Bir türlü ayrılamadıkları kasabada gizemli yaratıkların tehdidi altında yaşayan bir grup insanın hayatta kalma mücadelesini işleyen From ve dizi tarihinde zombi istilası denince artık kült bir konumda olan The Walking Dead'in listemizde yer alması seyircinin bu ilgisini kanıtlar nitelikte. Farklı bir tarza sahip olsa da yine bir post-apokaliptik anlatı üzerine kurulu olan Fallout ise The Walking Dead'in hemen arkasında sekizinci sıraya yerleşiyor. 

    Onuncu sırada yer alan BluTV dizisi İlk ve Son ise, Türkiye yapımı içeriklerden listemize girmeyi başaran ikinci dizi. Her sezonunda farklı bir çiftin uzun yıllara yayılan inişli çıkışlı ilişkilerini takip eden dizinin üçüncü sezonu şimdiden onaylandı bile. 

    2024’ün en popüler dizilerini nereden izleyebilirim?

    Aşağıdaki listemizi inceleyerek 2024’ün en popüler dizilerini nereden izleyebileceğinizi öğrenebilirsiniz. Her biri Türkiye’de internet üzerinden izlenebilen yapımların Netflix, Prime Video, BluTV, Exxen ve Disney+ gibi platformların sunduğu izleme seçeneklerine göz atabilirsiniz.

  • JustWatch verilerine göre 2024’ün en popüler 10 filmi

    JustWatch verilerine göre 2024’ün en popüler 10 filmi

    2024’ün yavaş yavaş sonuna yaklaşırken, ekibimiz Türkiye’deki JustWatch kullanıcılarının verilerini analiz etti ve bu yıl dijital platformlarda en çok öne çıkan on filmi sizler için listeledi. Eğer hâlâ izlemediğiniz ve radarınızdan kaçan bir film varsa, sitemizdeki filtreleme özelliğini kullanarak, içeriklerin farklı platformlardaki farklı izleme seçeneklerini inceleyebilirsiniz.

    JustWatch görülerine 2024’ün en popüler 10 filmi

    2024’ün popüler filmlerine baktığımızda kullanıcıların izleme tercihlerine geçtiğimiz yıl Oscar’larda en çok konuşulan yapımlarının öne çıktığını görmek mümkün. En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Erkek Oyuncu ödülleri de dahil olmak üzere toplamda yedi ödüle layık görülen Oppenheimer örneğin dördüncü sırada yer alıyor. Aynı dönemde Oppenheimer’la beraber anılan Barbie’yi listede göremememiz ise ilginç bir detay. Oppenheimer’ı geçtiğimiz yılki ödül sezonunun bir diğer favorisi olan Zavallılar takip ediyor. 

    Cannes’da Altın Palmiye’yi, Oscar’larda ise En İyi Senaryo ödülünü kucaklayan Justine Triet imzalı Bir Düşüşün Anatomisi de listenin dikkat çeken ödüllü yapımlarından bir tanesi. Jonathan Glazer’ın Nazi Almanyası’nda geçen sarsıcı filmi İlgi Alanı da Türkiye seyircisinde derin bir iz bırakmışa benziyor. 

    Denis Villeneuve imzalı Dune: Bölüm İki ise, listenin açılışını vizyonda yapan az sayıdaki 2024 filminden bir tanesi. Listenin ikinci sırasında yer alan Dune’un, serinin ikinci filmin önüne geçmesi ilginç bir detay. Wim Wenders’ın MUBI Türkiye’de gösterimde olan filmi Mükemmel Günler’in listede yer almasında, yönetmenin Nisan ayında İstanbul Film Festivali’ne konuk olmasının da önemli bir rol oynadığını düşünebiliriz. Dokuzuncu sırada yer alan ve başrolünde Jason Statham’ın yer aldığı Arıcı: Ölüm Kovanı ise listedeki tek aksiyon filmi. 

    En popüler filmler listesinde Türkiye yapımı iki filmin yer aldığını görüyoruz. Altıncı sırada konumlanan Atatürk 1881 - 1919, vizyonda iyi bir gişe elde ettikten sonra televizyonlarda yeniden izleyiciyle buluşmuştu. Birinci sıraya yerleşen 3391 Kilometre filmi ise 2024 yılının gişede en çok izlenen yapımlar listesinde yedinci sırada yer alıyor. Romantik aşk hikâyelerinin hâlâ seyircide yankı bulduğunu gösteren film ise Prime Video’nun kataloğundan izlenebiliyor.

    2024’ün en popüler filmlerini nereden izleyebilirim?

    Aşağıdaki listemizi inceleyerek 2024’ün en popüler filmlerini nereden izleyebileceğinizi öğrenebilirsiniz. Her biri Türkiye’de internet üzerinden izlenebilen yapımların Netflix, Prime Video, MUBI Türkiye ve Disney+ gibi platformların sunduğu izleme seçeneklerine göz atabilirsiniz.

  • Dune: Prophecy’yi sevdiyseniz bu dizilere de göz atın!

    Dune: Prophecy’yi sevdiyseniz bu dizilere de göz atın!

    Denis Villeneuve’ün 2021 tarihli uyarlamasıyla yeniden gündeme gelen Dune serisi, HBO’nun yeni dizisi Dune: Prophecy’yle evrenini genişletiyor. Dune: Part Two’nun ardından üçüncü filmle ilgili yeni haberler gelmeye başlarken, Dune: Prophecy ise Paul Atreides’in doğumunun 10.000 yıl öncesinde geçen bir hikâye anlatıyor. Bene Gesserit topluluğunun kuruluş hikâyesini konu edinen dizi Valya Harkonnen (Emily Watson) ve kız kardeşi Tula’yı (Olivia Williams) merkezine alıyor.

    Ülkemizde BluTV programında yayınlanan Dune: Prophecy gibi bilim kurgu türünden özgün içerikler veya güç odakları arasındaki otorite mücadelelerini konu edinen fantastik ve epik diziler arıyorsanız, JustWatch olarak hazırladığımız on dizilik bu listeye göz atabilirsiniz.

    Foundation

    Isaac Asimov’un aynı adlı roman serisinden uyarlanan Apple TV+ dizisi Foundation (Vakıf), tıpkı Dune gibi zengin ve kompleks bir anlatı evreni sunması açısından benzerlikler taşıyor. Galaktik İmparatorluğu’nun kontrolünde yönetilen bir evrende geçen Foundation, İmparatorluk’un çöküşünü öngören matematikçi ve tarihçi Hari Seldon ile, insanlığı kurtarmak için bir araya getirdiği grubun hikâyesini anlatıyor. Dizide Jared Harris, Lee Pace, Lou Llobell gibi isimler rol alıyor. 

    The Expanse

    James S. A. Corey’nin bilim kurgu roman serisinin dizi uyarlamasının Game Thrones’la Dune’un karışımı olarak nitelendirilmesine şaşmamalı. İnsanlığın Güneş Sistemi’nde koloniler kurduğu bir gelecekte geçen dizinin hikâyesi, kendilerini düzeni tehdit eden bir komplonun ortasında bulan dedektif Joe Miller ve eski askeri pilot James Holden’ın etrafında şekilleniyor. Politik alt metni, karakter gelişmi ve görsel dünyası beğeni toplayan dizi altı sezon boyunca devam etti. 

    House of the Dragon 

    İmparatorluk tahtında hak iddia eden ailelerin varlığı sebebiyle Games of Thrones ve House of Dragon’ın, Dune: Prophecy’den bahsederken sık sık adının geçtiğini söyleyebiliriz. Seyircisini Games of Thrones’da işlenen konulara politik açıdan zemin hazırlayan olaylara götüren House of Dragons gibi Dune: Prophecy de Paul Atreides’in trajedisinde kilit bir rol oynayan Bene Gesserit’lerin ortaya çıkış hikâyesini anlatıyor.

    Babylon 5

    Galakside farklı türler arasında yaşanan savaşların ardından diplomasinin ve ticaretin yeniden sağlanması için inşa edilen Babylon 5 isimli bir uzay üssünde geçen bu dizi, insanlar, Minbari, Centauri, Narn ve Vorlon ırkları arasındaki ilişkileri merkezine alıyor. Diplomatik krizlerin, ittifakların, isyanların, savaşların ve baskı rejiminin yükselişinin işlendiği dizi politik bilim kurgu türünde olması sebebiyle Dune: Prophecy’le benzerlikler taşıyor. 

    Raised by Wolves

    Raised by Wolves, dini ve spiritüel temaları bilim kurgu türüne özgü bir anlatı içinde ele alması sebebiyle adı sık sık Dune: Prophecy’le beraber anılan bir dizi. Seçilmiş kişi, kehanet ve saplantılı dini tarikat (Mithraic) gibi unsurlara sahip olan dizide Marcus’a hayat veren Travis Fimmel’ın Dune: Prophecy’de oldukça benzer bir rol olan Desmond Hart’ı canlandırması da ilginç bir detay. 

    The Acolyte

    Star Wars’un Yüksek Cumhuriyet Devri’nde geçen yeni dizisi The Acolyte, Skywalker Destanı’nın öncesine odaklanması ve mistik öğretileriyle bilinen Jedi düzenini merkezine alması sebebiyle Dune: Prophecy ile benzerlikler taşıyor. 

    The Wheel of Time

    Robert Jordan’ın uzun soluklu roman serisinden uyarlanan The Wheel of Time, tıpkı Dune evreni gibi kadim öğretilerin ve kehanetlerin etrafında şekillenen bir anlatıya sahip. Genel anlamda hikâye evreni içinde farklı konumlara ve görevlere sahip olsalar da Aes Sedai büyücülerinin sık sık Bene Gesserit’lerle karşılaştırıldığı da bir gerçek. 

    Dune: Prophecy’ye benzer yapımları nereden izleyebilirim?

    Günümüzde bilimkurgu türünün en popüler serileri arasında kabul edilen Dune’un yeni dizisi Dune: Prophecy’ye benzer yapımları nereden izleyeceğinizi merak ediyorsanız, aşağıdaki listemizde Türkiye’deki dijital platformların sunduğu seçeneklere göz atabilirsiniz. Dune evreninden ilham alan Frank Herbert’s Dune, Frank Herbert’s Children of Dune dizilerinin yanı sıra David Lynch’in yönettiği Dune filmine veya Alejandro Jodorowsky’nin hayata geçiremediği Dune projesini ele alan Jodorowsky’s Dune belgeseli de ilginizi çekebilir! 

  • Oz Büyücüsü evreninde geçen dizi ve filmler

    Oz Büyücüsü evreninde geçen dizi ve filmler

    Sinemadan televizyona, müzikalden tiyatroya sayısız uyarlamayla akıllara kazanan Oz Büycüsü’nün sihirli ve renkli dünyası Jon M. Chu’nun Wicked’la beyazperdeye geri dönüyor. Aynı adlı müzikalin başrollerinde Ariana Grande ve Cynthia Erivo’nun yer aldığı Wicked, Oz Büyücüsü’nde Batının Kötü Cadısı (Wicked Witch of the West) ve Kuzeyin İyi Cadısı’nın Shiz Üniversitesi’nde yeşeren sıradışı dostluklarını ve hayatta farklı yollarda ilerlemelerine sebep olan olayları konu ediniyor. Wicked’ın vizyona girmesiyle beraber Oz Büyücüsü’nün dünyasına ilgi duymaya başlayan kullanıcılarımız için geçmişten günümüze Wizard of Oz’un tüm dizi ve film uyarlamalarını bu sayfada listeledik.

    L. Frank Baum’un 1900 tarihli çocuk kitabının en ünlü uyarlamasının Victor Fleming’in 1939 yapımı müzikali Oz Büyücüsü olduğunu söylemek mümkün. Kansas’ta meydana gelen bir kasırganın sonrasında köpeği Toto’yla beraber kendisini gizemli Oz Diyarı’nda bulan Dorothy Gale adlı genç kızın maceralarını anlatan müzikalin başrolünde Judy Garland oynamıştı. Eve dönebilmek için Oz Büyücüsü’nü bulması gereken Dorothy’ye bu arayışında yardımcı olan Teneke Adam, Korkuluk ve Aslan’ı sırasıyla Jack Haley, Roy Bolger ve Bert Lahr canlandırmıştı.

    1939 tarihli uyarlamanın öncesinde 1910’dan itibaren film uyarlamaları yapılmaya başlayan Oz Büyücüsü sessiz sinema döneminde de The Wonderful Wizard of Oz, The Patchwork Girl of Oz, The Magic Cloak of Oz gibi versiyonlarla seyirciyle buluştu. Oz Büyücüsü çıtayı oldukça yükselttiği için sonrasındaki uyarlamalar Fleming’in yarattığı vizyonun seviyesine ulaşamasa bile kayda değer film ve dizi örneklerinin de karşımıza çıktığını söylemek mümkün. Bunlar arasında örneğin Judy Garland’ın kızı Liza Minelli’nin Dorothy Gale’i seslendirdiği animasyon film Journey Back to Oz (1972) dikkat çekiyor.

    Ayrıca ünlü yönetmen Sidney Lumet’nin aynı adlı müzikalden uyarladığı ve başrollerinde Diana Ross ve Michael Jackson’ın rol aldığı The Wiz! (1978)’de Oz evrenine farklı bir yorum getiren uyarlamalar içinde kült statüsüne ulaşan filmlerden kabul ediliyor. Lumet’nin versiyonunda Dorothy Gale, Harlem’de yaşayan 24 yaşında bir ilkokul öğretmeni olarak karşımıza çıkıyor. 

    Günümüze geldiğimizde, Zooey Deschanel’in başrolde oynadığı ve Kansaslı bir garson olan DG’nin kendisini O.Z (Outer Zone) adlı dünyada bulduktan sonra yaşadığı maceraları anlatan mini dizi Tn Mian ile NBC’de yayınlanan ve Dorothy Gale’in hikâyesine çok daha karanlık bir ton katan Emerald City gibi yapımları örnek olarak göstermek mümkün. Yakın dönemdeki beyazperde uyarlamalarına baktığımızda, Sam Raimi’nin 2013 tarihli Muhteşem ve Kudretli Oz’unu anmamak olmaz. Başarısız sihirbaz Oscar Diggs’in kendisini nasıl Oz Diyarı’nda bulduğunun ve Oz Büyücüsü adını aldığını anlatan filmde James Franco, Mila Kunis, Rachel Weisz, Michelle Williams, Zach Braff gibi isimler rol alıyor. 

    Oz Büyücüsü’nün film ve dizi uyarlamalarını nereden izleyebilirim?

    Aşağıdaki listemize göz atarak Oz Büyücüsü’yle bağlantılı tüm dizi ve filmleri Türkiye’de hangi dijital platformlardan izleyebileceğinizi keşfedebilirsiniz.

  • Ariana Grande’nin rol aldığı en iyi filmler ve diziler

    Ariana Grande’nin rol aldığı en iyi filmler ve diziler

    Kuşağının en başarılı pop starları arasında kabul edilen Ariana Grande’nin başrolünü Cynthia Erivo’yla paylaştığı Wicked geçtiğimiz günlerde gösterime girdi. Müzisyenlik kariyerinin yanında oyuncu olarak da kendini kanıtlayan sanatçının kamera önündeki kariyeri çok daha öncesine dayanıyor. JustWatch olarak hazırladığımız bu listede genç yıldızın rol aldığı en iyi film ve dizileri bir araya getirdik.

    Victorious

    Granda, tiyatro ve müzikale olan yakınlığıyla bilinse de oyuncu olarak çıkışını Nickelodeon’da yayınlanan Victorious dizisiyle yaptı. Başrolünü Victoria Justice’in üstlendiği dizi, sahne ve performans sanatları eğitimi veren bir lisede okuyan Tori Vega ve dostlarının maceralarına odaklanmaktaydı. Toplamda dört sezon süren Victorious’ta Grande, Tori’nin yakın arkadaşlarından Cat Valentine’ı canlandırdı. 

    Sam & Cat

    Hem iCarly hem de Victorious’a spin-off olarak tasarlanan bu dizide de Cat Valentine rolüne devam eden Grande, Jennette McCurdy’yle başrolü paylaştı. Dizi, ikinci sezonu için yenilenmesi beklenmesine rağmen kanalla yaşanan anlaşmazlıklar yüzünden iptal edildi.

    Swindle

    Grande’nin Nickelodeon döneminden bir televizyon filmi olan Swindle, gerçek değerini bilmedikleri bir beyzbol kartını rehinciden geri alabilmek ve daha yüksek bir fiyata yeniden satmak için hırsızlık yapan bir grup arkadaşın hikâyesini anlatmaktaydı. Gordon Korman’ın aynı adlı romanından uyarlanan filmde sanatçı Amanda “Mandy” Benson karakterini canlandırmıştı. 

    Scream Queens

    2013 ve sonrasında daha çok müzik kariyerine odaklanan sanatçı tek tük de olsa kamera önünde projelerde yer almaya devam etti ve Ryan Murphy yapımcılığında Fox’ta yayınlanan satirik korku - komedi dizisi Scream Queens’in ilk sezonunda rol aldı. Kimliği belirsiz bir katilin işlediği cinayetlerle sarsılan Wallace Üniversitesi’ndeki bir genç kız grubunu merkezine alan dizide Grande, Chanel #2 olarak da bilinen Sony Herfmann’a hayat verdi. 

    Hairspray Live!

    NBC’nin John Waters’ın ikonik müzikalini canlı olarak televizyon ekranlarına taşıdığı bu yapımda Maddie Baillio, Harvey Fierstein, Martin Short ve Jennifer Hudson gibi isimlerle çalışan Grande Penny Pingleton rolünü üstlendi. Daha önceki yapımlarda Peny karakterini Leslie Ann Powers ve Amanda Bynes canlandırmıştı.

    Ariana Grande: Dangerous Woman Diaries

    Sanatçının 2017 yılındaki Dangerous Woman turnesini merkezine alan bu belgesel serisi YouTube’da yayınlandı. Alfredo Flores’in yapımını üstlendiği dört bölümlük program, Grande’nin Manchester’daki konserinde yaşanan bombalı saldırı sonrasında yaşadıklarına da yer verdi. 

    ariana grande: excuse me, i love you

    Grande’nin 2019’da Sweetener ve Thank U, Next albümleri yayınlandıktan sonra çıktığı Sweetener World Tour sırasında çekilen bu konser filmi ise Netflix’te yayınlandı. 

    Don’t Look Up

    Adam McKay’in başrollerinde Leonardo DiCaprio, Jennifer Lawrence, Jonah Hill, Meryl Streep gibi yıldız isimlerin rol aldığı kıyamet komedisinin de kadrosunda yer alan Grande, Riley Bina adında dünyacü ünlü bir pop şarkıcısını canlandırdı. 

    Ariana Grande’nin en iyi performanslarını çevrimiçi izleyin

    Aşağıdaki listeye göz atarak Ariana Grande’nin en iyi performanslarını çevrimiçi olarak hangi platformlardan izleyebileceğinizi keşfedin. Sitemizin sunduğu filtreleme özelliğini kullanarak abonelik, kiralama ve satın alma seçenekleri arasında size en uygun olan platformu tercih edebilirsiniz.  

  • Wicked’a benzeyen ve çevrimiçi izleyebileceğiniz 40 film

    Wicked’a benzeyen ve çevrimiçi izleyebileceğiniz 40 film

    Broadway’in en sevilen müzikallerinden biri olan Wicked’ın live-action versiyonu geçtiğimiz hafta vizyona girdi. Sinema tarihinde Oz Büyücüsü’nden, ikonik müzikal uyarlamalarına, masallardan cadılara birçok referans barındıran filmin tadı damağınızda kaldıysa, aşağıda listelediğimiz filmlere de göz atabilirsiniz.

    İlk olarak 1995 yılında Gregory Maguire’ın roman formatında kaleme aldığı Wicked, L. Frank Baum’un yarattığı karakterleri ve evreni genişletip onlara farklı bir perspektiften bakmıştı. 2003’te Stephen Schwartz’ın müzikal olarak yeniden yorumladığı Wicked, üç Tony Ödülü’ne layık görülmüştü. Universal bünyesinde iki filme ayrılarak tasarlanan bu yeni uyarlamanın yönetmen koltuğunda John M. Chu oturuyor. Dorothy Gale’in Oz Diyarı’ndaki maceralarının öncesini anlatan ilk filmin merkezinde, Oz Büyücüsü’nde Batının Kötü Cadısı (Wicked Witch of the West) ve Kuzeyin İyi Cadısı Glinda’nın (Glinda the Good Witch of the North) Shiz Üniversitesi’nde tanışmalarını ve başta birbirlerinden nefret etmelerine rağmen aralarında yeşeren dostlukları yer alıyor. Ünlü şarkıcı Ariana Grande’nin Glinda’yı, Broadway’in başarılı isimlerinden Cynthia Erivo’nun Elphaba’yı canlandırdığı filmde Jonathan Bailey, Fiyero’ya hayat veriyor.

    Wicked’a benzeyen en iyi filmler neler?

    Özellikle yakın dönemde Amerikan sinemasında yükselişe geçen müzikal uyarlamaları ilginizi çekiyorsa Steven Spielberg’ün West Side Story’sine, Lin-Manuel Miranda başrollü Hamilton’a ve ayrıca Tick, Tick… Boom! ve In the Heights gibi filmlere göz atabilirsiniz.

    Fantastik diyarlarda geçen, cadıları ve büyücüleri konu edinen masalsı filmler de oldukça geniş bir seçenek yelpazesine sahip. Stardust, Enchanted gibi yapımların yanı sıra tercihinizi klasik masallara güncel yorumlar getiren Cinderella, Maleficent ve Peter Pan gibi filmlerden de yapabilirsiniz.

    L. Frank Baum’un yarattığı ve sonrasında birçok sanatçının ve yazarın dönüştürüp zenginleştirdiği Oz evreninin sinemadaki uyarlamalarını merak ediyorsanız, Victor Fleming’in unutulmaz klasiği The Wizard of Oz’u ve Sam Raimi’nin Oz Büyücüsü rolünde James Franco’nun yer aldığı uyarlaması Oz the Great and the Powerful’u izlemeden geçmeyin!

    Wicked tarzındaki filmleri çevrimiçi olarak nereden izleyebilirim?

    JustWatch olarak hazırladığımız bu sayfada Wicked’a benzeyen filmlerle ilgili tüm güncel bilgilere erişebilirsiniz. Sitemizdeki filtreleme özelliğini kullanarak yapımların Prime Video, Netflix, Apple TV+ ve Disney+’taki izleme seçenekleri arasında size en uygun olanı tercih edebilirsiniz.

  • Gladyatör 2 tarzında, çevrimiçi izleyebileceğiniz 10 film

    Gladyatör 2 tarzında, çevrimiçi izleyebileceğiniz 10 film

    Ridley Scott’ın, 2000 tarihli epik klasiği Gladyatör için 24 yıl aradan sonra çektiği devam filmi Gladiator II (Gladyatör 2) ülkemizde geçtiğimiz hafta gösterime girdi. Paul Mescal, Pedro Pascal, Denzel Washington ve Joseph Quinn’in başrolde oynadığı filmin etkisiyle tarihsel epikler ve aksiyon filmleri yeniden sinemaseverlerin gündemine oturdu. JustWatch olarak biz de Gladiator II’nın tarzını ve işlediği konuları en çok akla getiren ve Türkiye’deki dijital platformlardan izleyebileceğiniz 10 filmi listeledik. 

    Özellikle Antik Roma döneminde geçen destansı hikâyeler sinemanın ortaya çıktığı ilk yıllarda bile yönetmenlerin ilgisini çeken bir tür olmuştur. Peplum ya da sword-and-sandal (Türkçesi Kılıç - Sandalet) filmleri olarak da anılan tarihi epikler daha sonra klasik Hollywood döneminde de yeniden çevrilerek popülerliğini korumaya devam etti.

    Ben Hur 

    1959 yılında William Wyler’ın yönetmen koltuğunda oturduğu ve başrolünde Charlton Heston’ı izlediğimiz Ben-Hur bu yeniden çevrimler arasında en çok dikkat çekenlerden bir tanesi. Haksız yere Romalı bir valiye saldırmakla suçlanan ve kendisinin ve ailesinin onurunu lekelediği için Roma İmparatorluğu’undan intikam almaya yemin eden Judah Ben-Hur’un hikâyesini anlatan filmin, temelde merhamet ve iyiliği öğütleyen bir ana fikre sahip olduğunu söylemek mümkün. 

    Spartacus

    Trakyalı bir köle olan Spartacus’un gladyatör olup Roma’ya karşı büyük bir isyan başlatmasını anlatan Stanley Kubrick’in yönettiği ve Kirk Douglas, Laurence Olivier ve Peter Ustinov gibi aktörlerin rol aldığı Spartacus yine bu dönemin öne çıkan epikleri arasında kabul edilmekte. 

    Braveheart

    Mel Gibson’ın hem yönetip hem de başrolünü oynadığı Oscar ödüllü filmi Braveheart, farklı bir dönemde geçse de sık sık ilk Gladyatör’le kıyaslanmış ve hikâye izlekleri arasında paralellikler kurulmuştu. 13. yüzyılda İskoçya Bağımsızlık Savaşı sırasında savaşı William Wallace’ın intikam mücadelesine odaklanan Braveheart’ın, ailesini kaybeden yalnız ve ihanete uğrayan kahraman figürü açısından Gladyatör’le benzerlikler taşıdığını görmek mümkün. Maximus’un oğlu Lucius’un hikâyesini anlatan ikinci filmin de bu kahraman figürünün bir uzantısını ortaya koyduğunu söyleyebiliriz. 

    Troy

    Gladyatör’ün gişedeki başarısını takiben, 2000’li yıllarda benzer konuları ve dönemleri ele alan çok sayıda epik Hollywood filminin çekildiğini görüyoruz. Homeros’un İlyada destanının serbest bir uyarlaması olan Troy da bu antik dönem epiklerinden bir tanesi. 2004’te Wolfgang Petersen’ın çektiği film Brad Pitt, Eric Bana, Sean Bean, Diane Kruger, Orlando Bloom gibi ünlü isimlerin yer aldığı oyuncularının performanslarıyla beğeni toplasa da karakter derinliği açısından değil görselliği; aksiyon ve savaş sahneleri açısından daha çok öne çıkmıştı.

    Kingdom of Heaven

    Filmografisindeki diğer epik filmler Gladyatör’ün seviyesine ne yazık ki çoğu zaman erişemeyen Ridley Scott’un görece olumlu eleştiriler alan filmi Kingdom of Heaven’ı anmadan geçmek olmaz. Özellikle Yönetmenin Kurgusu versiyonunun Balian’lı İbelin’in hikâyesi aracılğıyla anlatılan Üçüncü Haçlı Seferleri’nin çok daha kapsamlı ve ilgi çekici bir portresini sunduğu söylenen filmde Orlando Bloom, Eva Green, Jeremy Irons, Edward Norton ve Liam Neeson gibi isimler rol almıştı.  

    300

    Filmografisi en az Ridley Scott kadar kaotik olan Zack Snyder’in 300’ü, özgün renk tonları, görselliği ve estetiğiyle vizyona girdiği dönemde çok konuşulmuştu. Frank Miller’ın aynı adlı grafik romanından beyazperdeye uyarlanan film, bu forma sadık kalmak için kare kare çekilmiş ve dijital görsel efektleriyle dikkat çekmişti. Gerard Butler, Lena Headey ve Dominic West’in başrollerinde oynadığı film bugün dahi 2000’li yılların popüler kültür fenomenlerinden biri olarak hatırlanmaya devam ediyor.

    The Clash of the Titans

    Tarihsel de ziyade mitolojik bir epik olarak nitelendirebileceğimiz The Clash of the Titans, aksiyonu, görsel dünyası, erdem ve adalet için savaşan ana karakteri bağlamında yine Gladyatör’ü akla getiren bir film. Louis Leterrier’nin yönettiği filmde Sam Worthington, Liam Neeson, Ralph Fiennes, Gemma Arterton ve Mads Mikkelsen rol almış, özellikle 3D efektleriyle övülen filmin iki yıl aradan sonra devam filmi de çekilmişti.

    The Eagle

    Burada adı geçen diğer yapımlara kıyasla çok daha mütevazı bir bütçeye sahip olan The Eagle, yine Roma imparatorluğu döneminde geçiyor ve genç komutan Marcus Flavius Aquila’nın ortadan kaybolan babasının adını temize çıkarma ve lejyonunu kayıp kartal sembolünü bulmak için verdiği mücadeleyi ele alıyor. Channing Tatum, Donald Sutherland ve Jamie Bell’in başrollerinde yer aldığı filmin yönetmenliğini ise Kevin Macdonald üstleniyor.

    Pompeii

    Aksiyon filmleriyle tanınan Paul W. S. Anderson’ın epik ve felaket filmi türlerini harmanladığı Pompeii, vizyona girdiği dönemde büyük bir sükse yakalamasa da bugünlerde bazı sinefillerin etkisiyle yeni bir gözle bakılan aksiyon filmleri arasında yer alıyor. Vezüv’ün patlamasıyla yanarak kül olan Pompeii şehrindeki bir gladyatörün ve aşık olduğu kadının hikâyesini anlatan filmin başrollerinde Kit Harrington ve Emily Browning rol almıştı.

    The Clash of the Titans

    Tarihsel de ziyade mitolojik bir epik olarak nitelendirebileceğimiz The Clash of the Titans, aksiyonu, görsel dünyası, erdem ve adalet için savaşan ana karakteri bağlamında yine Gladyatör’ü akla getiren bir film. Louis Leterrier’nin yönettiği filmde Sam Worthington, Liam Neeson, Ralph Fiennes, Gemma Arterton ve Mads Mikkelsen rol almış, özellikle 3D efektleriyle övülen filmin iki yıl aradan sonra devam filmi de çekilmişti. 

    The Northman

    Bilim kurgu ve süper kahraman filmlerinin Hollywood endüstrisini ele geçirdiği son on yılda, özellikle antik çağlarda geçen epik filmlerin pek öne çıktığı söylenemez. Folk horror türüyle adını duyuran Robert Eggers’in The Northman’inin nordik mitolojiden ve Amleth efsanesinden beslenen hikâyesiyle Gladyatör’le paralellikler taşıdığını görüyoruz. Tarz olarak korku ve gerilim tonları daha çok ağır basan ve intikam almak için yıllar sonra ülkesine geri dönen bir savaşçıyı merkezine alan filmde Alexander Skarsgard, Nicole Kidman, Anya Taylor-Joy, Ethan Hawke ve Willem Dafoe’yi izliyoruz.

  • Haftanın öne çıkan dizi ve filmleri

    Haftanın öne çıkan dizi ve filmleri

    İzleyecek yeni bir şeyler mi arıyorsunuz? JustWatch olarak hazırladığımız bu rehberde hayranı olduğunuz dizilerin yeni sezonlarından dijital platformlarda yayınlanan yeni filmlere kadar 18 - 24 Kasım haftasının öne çıkan yapımlarını bulabilirsiniz.

    Bu hafta hangi dizi ve filmler dikkat çekiyor? (18 - 24 Kasım)

    Dune: Prophecy (18 Kasım - BluTV’de başlıyor)

    Frank Herbert’in aynı adlı roman serisinden sinemaya uyarlanan Dune evreni genişlemeye devam ediyor! Denis Villeneuve’ün yönettiği ve Paul Atreides’in bir kahramandan zalim bir imparatora evrilmesini anlatan filmlerin 10.000 yıl öncesinde geçen dizi Bene Gesserit topluluğunun kuruluş hikâyesini konu ediniyor. Topluluğun başındaki Valya Harkonnen ve kız kardeşi Tula’yı sırasıyla Emily Watson ve Olivia Williams canlandırıyor.

    Landman (18 Kasım - TV+’da yayında)

    Paramount’un dijital platformundaki Yellowstone ve 1923 gibi dizileriyle adından söz ettiren Taylor Sheridan bu defa Batı Teksas’taki petrol endüstrisini mercek altına alan bir yapımla karşımızda. Bir petrol şirketinde kriz yöneticisi olarak görev yapan Tommy Norris’in hem kişisel hem de profesyonel yaşamındaki gerilimleri konu edinen dizide Billy Bob Thornton, Demi Moore, Jon Hamm, Ali Larter ve Jacob Lofland gibi isimler rol alıyor.

    Interior Chinatown (19 Kasım - Disney+’ta başlıyor

    Charles Yu’nun aynı adlı ödüllü romanından showrunner olarak televizyona uyarladığı Interior Chinatown, yürütücü yapımcılığını Taika Waititi’nin üstlendiği yepyeni bir komedi dizisi. Silicon Valley dizisinin yanı sıra stand-up şovlarıyla da tanınan Jimmy O. Yang’in başrolünü oynadığı Interior Chinatown, polisiye türünde bir dizide figüranlık yaparken, kendisini bir anda suç dünyasının göbeğinde bulan Willis Wu’nun maceralarını konu ediniyor.

    Cruel Intentions (21 Kasım - Prime Video’da başlıyor

    Laclos’nun Les liaisons dangereuses romanı sinemada sayısız uyarlamaya konu olmasıyla tanınır. Prime Video’nun yeni dizisi Cruel Intentions da, Roger Kumble’ın 1999 tarihli filminden esinlenerek hikâyeye ve karakterlere yeni bir yorum getiriyor. Washington D.C.’de prestijli bir üniversitede okuyan hırslı üvey kardeşler Caroline Merteuil ve Lucien Belmont’un saplantılı ve toksik ilişkilerini merkezine alan dizi Phoebe Fisher ve Sara Goodman’ın imzasını taşıyor. Caroline ve Lucien’i ise sırasıyla Sarah Catherine Hook ve Zac Burgess canlandırıyor.

    Spellbound (22 Kasım - Netflix’te yayında

    Shark Tale ve Shrek’in yönetmeni olarak tanıdığımız Vicky Jenson’ın yeni müzikal-animasyon filmi Spellbound bu haftanın öne çıkan yapımları arasında yer alıyor. Lumbria adlı sihirli bir dünyada yaşayan Prenses Ellian’ın, krallığının bölünmesine ve ailesinin yok olmasına sebep olacak bir laneti bozmak için verdiği mücadeleyi anlatan filmin seslendirme kadrosunda Rachel Zegler, Nicole Kidman, John Lithgow ve Javier Bardem gibi isimler var.

    Out of My Mind (22 Kasım - Disney+’ta yayında)

    Sharon M. Draper’ın 2010 tarihli romanından uyarlanan bu dokunaklı büyüme hikâyesi Ocak ayında Sundance Film Festivali’nde prömiyer yapmıştı. Film, motor becerilerini etkileyen serebral palsi hastalığı yüzünden konuşamayan ve tekerlekli sandalye kullanmak zorunda olan 11 yaşındaki Melody Brooks’un hikâyesini anlatıyor. Genç kızın gündelik yaşamında karşılaştığı zorluklara rağmen ailesinin ve yakınlarının yardımıyla kendini ifade etme ve öğrenme tutkusunun peşinden gitmesini konu edinen filminin yönetmenliğini Amber Sealey üstleniyor. Phoebe-Rae Taylor, Rosemarie DeWitt ve Luke Kirby’nin başrollerini paylaştığı filmde Melody’nin iç sesini Jennifer Aniston seslendiriyor.

    The Piano Lesson (22 Kasım - Netflix’te yayında)

    Denzel Washington Gladiator II’yle gişe rekorları kırmaya hazırlanırken, oğulları Malcolm ve John David Washington’ın da boş durmadığını görüyoruz! Malcolm Washington’ın August Wilson 1987 tarihli tiyatro oyunundan sinemaya uyarladığı The Piano Lesson’ın merkezinde Pittsburgh’lu bir aileye kölelik döneminde yaşamış atalarından miras kalan bir piyano yer alıyor. Aile içinde piyanoyu satıp satmamakla ilgili tartışmaların ana eksenini oluşturduğu filmde Samuel L. Jackson, John David Washington, Ray Fisher, Danielle Deadwyler, Michael Potts ve Corey Hawkins’i izliyoruz.

    Esas Oğlan (22 Kasım - Gain’de başlıyor)

    Bir BKM yapımı olan yeni Gain dizisi Esas Oğlan’da şarkılarıyla tanıyıp sevdiğimiz Hadise ilk kez kamera karşısına geçiyor. Aşk ilişkileriyle ilgili taban tabana zıt görüşlere sahip olan Selma ve Ceren isimli iki kadının birbirleri için doğru erkeği bulmaya çalışmasını anlatan dizide Hadise’nin yanı sıra Seda Bakan, Şükrü Özyıldız ve Serhat Teoman rol alıyor. Meryem Gültabak ve Cihan Çalışkantürk’ün kaleme aldığı dizinin yönetmenliğini Şenol Sönmez üstleniyor.

    Size hitap eden dizi ya da filmi bulamadınız mı? Dijital platformlardaki en popüler dizi ve filmleri JustWatch Streaming Charts üzerinden inceleyebilirsiniz. Ayrıca popüler yapımlar sayfamızdaki farklı platformları seçerek daha detaylı aramalar yapmanız da mümkün.

  • Ridley Scott’un en iyi filmlerini çevrimiçi izleyin

    Ridley Scott’un en iyi filmlerini çevrimiçi izleyin

    Yaşlandıkça film çekmek için daha çok motivasyon bulan, enerjisinden hiçbir şey kaybetmeyen yönetmenlerden ilk akla gelenlerden bir tanesi Ridley Scott. Tarihsel epiklerden, distopik bilim kurgulara eşine az rastlanır bir çeşitlilikteki filmografisinde unutulmaz klasiklerle dillere destan başarısızlıklarının neredeyse eşit sayıda olduğunu söylesek yanlış olmaz. Biz de JustWatch ekibi olarak yönetmenin 24 yıl aradan sonra Gladyatör’e devam filmi olarak çektiği Gladyatör 2’nin vizyona girmesini bahane ederek, Scott’un en iyi filmlerini ve onları hangi platformlardan izleyebileceğiniz bir rehber hazırladık.

    Sinema kariyerine birçok yönetmen gibi televizyonda başlayan Scott, uluslararası anlamda adını 1977 yapımı ilk uzun metrajı The Duellists’le duyurdu. Harvey Keitel ve Keith Carradine’in birbirine rakip iki Fransız askeri canlandırdığı film Cannes’dan ödülle döndü. The Duellists’in, yönetmenin son dönemlerde çektiği Napoleon ve The Last Duel’la sık sık kıyaslandığını da söylemek mümkün. İlk filmiyle 20th Century Fox’ta iyi bir izlenim bırakan Scott, stüdyo tarafından bugünün tartışmasız en iyi bilim kurgu klasiklerinden sayılan Alien’ı yönetmesi için anlaştı. Gerilim dolu atmosferi, özgün ve bir o kadar da gerçekçi dünyası ve Sigourney Weaver’ın sağlam performansıyla taçlandırdığı Ripley karakteri, Alien’ı sinema tarihin unutulmaz filmleri arasındaki konumunu garantiledi.

    Üç yıl gibi kısa bir sürenin ardından Philip K. Dick’in romanını sinemaya uyarlayan Scott, oldukça olaylı ve kaotik geçen yapım sürecine ve vizyona girdiği dönemde aldığı olumsuz eleştirilere rağmen kült mertebesine erişen Blade Runner’a imza attı. Başrolde Harrison Ford’u izlediğimiz ve mirasını Denis Villeneuve’ün devam ettirdiği bir neo-noir klasiği olan Blade Runner’ın, yapay zekâ, insan bilinci ve hafızaya dair açtığı felsefi tartışmalarla da güncelliğini koruduğunu söylemek mümkün.

    Kariyerinin başında yakaladığı bu ivmenin ardından seksenli yıllarda aynı düzeyde ses getirmeyen birkaç filme imza atan Scott’un bir sonraki unutulmaz klasiği ise 1991 yapımı Thelma & Louise oldu. Ridley Scott’u klasik anlamda feminist bir yönetmen olarak tanımlamak pek mümkün olmasa da Susan Sarandon ve Holly Hunter başrollü Thelma & Louise’in bugün bile ana akım Amerikan sineması içinde öncü bir noktada konumlandırıldığını görüyoruz. Nasıl ki Thelma & Louise, bir yol filmi olarak Scott’un kariyerinde benzeri veya devamı gelmeyen bir tarza sahipse, yönetmenin onun ismiyle anmaya alışık olmadığımız türlerde ama aynı düzeyde takdir toplayan filmler çektiği de bir gerçek. Bir Cormac McCarthy uyarlaması olan suç - gerilim türündeki The Counselor ve Oscar ödüllü savaş filmi Black Hawk Down Scott’un bu tarz beklenmedik başarılarına örnek gösterilebilir.

    Scott’un kariyerinde tarihsel filmler sayıca daha çok olsa da bilim kurgu sinemasında çok daha yetkin filmlere imza attığı çıkarımını yapmak yanlış olmaz. Alien’ın devam filmlerinda yer almasa da sırasıyla 2012 ve 2017 yılında çektiği prequel filmler Prometheus ve Alien: Covenant’ın yanı sıra 2015 yılında çektiği ve filmografisi içinde en yüksek gişe hasılatı elde eden The Martian da başarısı da bunu kanıtlar nitelikte.

    Ridley Scott’un filmleri hangi dijital platformlarda mevcut? 

    Son yıllarda çektiği Napoleon, House of Gucci ve The Last Duel gibi yapımlarla eleştirmenler nezdinde büyük bir takdir görmese bile, gündemde ses getirmeyi başaran Ridley Scott, Gladiator II’yle de bu ivmeyi devam ettireceğe benziyor. Şimdiden sonraki üç projesi üzerinde çalışmaya başlayan yönetmenin tüm filmlerini hangi platformlardan izleyebileceğinizi aşağıdaki listeden inceleyebilirsiniz. Her gün güncellenen veri tabanımız sayesinde Netflix, Prime Video, Apple TV+ gibi platformlardaki kiralama, satın alma ve abonelik seçenekleri arasında size uygun olanı tercih edebilirsiniz.

  • 2025’in en çok merak edilen dizileri

    2025’in en çok merak edilen dizileri

    Hollywood’u ve özellikle de dizi sektörünü epeyce sarsan grevlerin etkisinin hissedildiği 2024 yılının ardından, ertelenen birçok dizinin yeni sezonlarının hayranlarıyla buluşacağı dolu dolu bir 2025 sezonu bizleri bekliyor. JustWatch ekibi olarak hazırladığımız bu sayfada 2025 yılında Netflix, Disney+ ve Prime Video gibi platformlara gelecek yeni yapımları ve yeni sezonu yayınlanacak devam eden dizileri bulabilirsiniz.

    Hangi diziler geri dönüyor?

    Son dönemde kalite konusunda neredeyse HBO ve Netflix’in tahtını sarsan Apple TV’nin prodüksiyon süreci hayli olaylı geçen dizisi Severance nihayet ikinci sezonuyla önümüzdeki yıl geri dönüyor. Ben Stiller’ın yapımcılığını üstlendiği, Adam Scott, John Torturro ve Christopher Walken gibi yıldız oyuncuların rol aldığı Severance devamı merakla beklenen dramalar arasında ilk sıralarda yer alıyor.

    Hayranlarında benzer düzeyde heyecan uyandıran diğer bir diziyse The Last of Us. Aynı adlı video oyunundan uyarlanan ve insanları zombiye dönüştüren bir virüsün etkisiyle altüst olan bir dünyada geçen dizinin başrolünde Bella Ramsey oynuyor. Birçok hayranının olacağını şimdiden tahmin ettiği kaybın hikâyede nasıl işleneceğini ise bekleyip göreceğiz.

    Netflix cephesindeyse Wednesday’in ikinci, Liam Hemsworth’un ilk kez Geralt rolünü üstleneceği The Witcher’ın dördüncü ve prodüksiyon süreci beklenenden çok daha uzun süren Stranger Things’in beşinci ve final sezonu 2025’te hayranlarıyla buluşacak.The Summer I Turned Pretty ve Yellowjackets’ın üçüncü sezonları da Netflix’in merakla beklenen yapımları arasında yer alıyor.

    Altın Küre ve Emmy adaylıklarıyla ödül sezonunun gözdeleri olarak nitelendirebileceğimiz The Bear ve The White Lotus da önümüzdeki yıl geri dönüyor. Yakın dönemdeki televizyon projeleri hayranlarının beklentilerini ne yazık ki pek karşılamayan Star Wars evreninin son zamanlardaki en başarılı işlerinden sayılan Andor’un ikinci sezonu da 2025’te ekranlara gelecek. 

    2025’in yeni dizileri

    Yeni yılda Disney+’in Marvel dizileriyle sağlam bir başlangıç yaptığını söylemek mümkün.15 yaşındaki Peter Parker’ın Spider-Man olma hikâyesine odaklanan animasyon dizi Your Friendly Neighborhood Spider-Man, 29 Ocak’ta Disney+’ta başlarken, Netflix’teki üç sezonun ardından Matthew Murdock’un MCU’ya dahil olmasını müjdeleyen ve Charlie Cox, Vincent D’Onofrio, Deborah Ann Woll ve Elden Henson gibi isimleri yine başrollerde izleyeceğimiz Daredevil: Born Again ise ilk kez 4 Mart’ta ekranlara geliyor. İlk kez Black Panther: Wakanda Forever’da seyirci karşısına çıkan Riri Williams’ın, diğer ismiyle Ironheart’ın dizisinin prömiyer tarihi ise 24 Haziran. Black Panther evrenini genişleteceği ve farklı karakterlere odaklanacağı söylenen animasyon yapım Eyes of Wakanda ise 6 Ağustos’ta başlıyor.

    HBO’nun 2025’te yayına başlayacak yapımlarına baktığımızdaysa Game of Thrones’un yüz yıl öncesinde geçen ve Uzun Duncan adlı şövalye ile yaveri Egg’in serüvenlerine odaklanan A Knght of Seven Kingdoms: The Hedge Knight dizisini görüyoruz. Kült korku franchise Ailen ve IT’intelevizyon uyarlamaları Alien ve Welcome to Derry’nin sırasıyla Hulu ve HBO’da başlaması beklenirken, Michael C. Hall’un ikonik seri katil karakteri Dexter’in yeni dizisi Dexter: Resurrection ise Paramount+’ta hayranlarıyla buluşuyor.

  • Paul Mescal’in en beğenilen performansları

    Paul Mescal’in en beğenilen performansları

    Birçok seyircinin 2020 yılında yayınlanan Normal People dizisiyle tanıdığı İrlandalı oyuncu Paul Mescal bugün Hollywood’un en popüler aktörleri arasında sayılıyor. Ridley Scott’un epik klasiği Gladyatör’ün devamı niteliğindeki Gladyatör 2’de Pedro Pascal ve Denzel Washington gibi isimlerle paylaşan Mescal’ın filmlerde ve dizilerdeki en beğenilen performanslarını bu listede bulabilirsiniz.

    Oyunculuk kariyerine Dublin ve Londra’daki çeşitli tiyatro prodüksiyonlarında yer alarak başlayan Paul Mescal, Sally Rooney’nin 2018 tarihli romanından televizyona uyarlanan Normal People dizisindeki oyunculuğuyla tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başardı. Başrolü Daisy-Edgar Jones’la paylaştığı yapımda Connell Waldron rolündeki performansı BAFTA Ödülleri’nde En İyi Erkek Oyuncu ödülüyle tescillenen Mescal aynı yıl The Deceived adlı mini dizide bir itfaiyeciyi canlandırdı.

    Başarılı aktör 2021 yılında ise, Maggie Gyllenhaal’ın ilk kez yönetmen koltuğuna oturduğu filmi The Lost Daughter’da rol aldı. Olivia Colman, Jessie Buckley ve Dakota Johnson’ın da rol aldığı filmde Mescal başarılı ve tanınmış üniversite profesörü Leda’nın tatil için gittiği Yunanistan’da barmenlik yapan Will’e hayat verdi. Mescal’in psikolojik ve duygusal açıdan son derece yoğun ama bir o kadar da sessiz ve içe dönük oyunculuk tarzının zirvesine hiç şüphesiz Aftersun’la ulaştı. Charlotte Wells’in sinema dünyasını kasıp kavuran ve otobiyografik izler taşıyan film,  doksanlı yıllarda bir baba ve kızının beraber geçirdiği son tatilin hikâyesini anlatmaktaydı. 11 yaşındaki Sophie’nin melankolik babası Callum’u canlandıran Mescal’in bu rolünün şimdilerde Normal People’ı solladığını söylemek bile mümkün.

    Aftersun’ın Cannes’da Eleştirmenler Haftası’nda prömiyer yaptığı yıl ayrıca festivalin diğer yan seçkisi Yönetmenlerin On Beş Günü’ndeki God’s Creatures’da rol alan Mescal, bu filmde uzun süre önce gittiği Avustralya’dan İrlanda’ya ailesinin yaşadığı balıkçı kasabasına geri dönen Brian karakterine hayat verdi. Fransız dansçı ve koreograf Benjamin Millepied’nin Bizet’nin aynı adlı operasından ilham alarak beyazperdeye aktardığı Carmen’de Melissa Barrera’yla başrolü paylaşan oyuncu, sınırı geçmeye çalışan genç bir Meksikalı’yla yolu kesişen ABD askeri Aidan’ı canlandırdı.

    Paul Mescal, İngiliz yönetmen Andrew Haigh’ın Taichi Yamada’nın Strangers adlı romanının serbest bir uyarlaması olarak nitelendirilen All of Us Strangers’da da akıllara kazınan bir role imza attı. Son yılların en gözde İngiliz aktörlerinden Andrew Scott’a eşlik eden Mescal, bu romantik, dokunaklı ve gizemli hayalet hikâyesiyle bir kez daha izleyenleri kendisine hayran bıraktı. I’m Thinking of Ending Things’in sinema uyarlamasıyla tanıdığımız yazar Iain Reid’in romanına dayanan Foe’daysa Saoirse Ronan’la başrolü paylaştı.

    Paul Mescal’ın en sevilen performanslarını çevrimiçi izleyin

    Şimdiye dek küçük ve orta boyutlu filmlerde rol alan Mescal, Gladyatör 2’y’le beraber ilk kez ana akım Hollywood seviyesinde bir yapımda karşımıza çıkıyor. Önümüzdeki dönemlerde Chloé Zhao’nun Hamnet’inden Richard Linklater’ın Merrily We Roll Along’una kadar daha birçok projede rol alacağını umduğumuz Paul Mescal’ın filmografisine eklenen yeni yapımları incelemek ve Türkiye’de hangi dijital platformlar üzerinden izlenebildiklerini öğrenmek için sayfamızı düzenli olarak kontrol edebilirsiniz.