Öykü Sofuoğlu

Bağımsız sinema yazarlığı ve çevirmenlik yapan Öykü Sofuoğlu, düzenli olarak Cannes, Berlin ve Venedik gibi dünya festivallerini takip etmekte, özellikle deneysel ve kuir sinemayla ilgilenmektedir.

İş deneyimi ve eğitim

Lisans eğitimini Galatasaray Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde tamamlayan Öykü Sofuoğlu, Paris 8 Vincennes - Saint-Denis Üniversitesi’nde sinema alanında yüksek lisans yapmıştır. Şu anda Paris Nanterre Üniversitesi’nde doktora yapan Sofuoğlu, Berlinale Talents ve Locarno Critics Academy gibi film eleştirmenliği workshop’larına katılmaya hak kazanmış, MUBI Notebook, Senses of Cinema ve Variety gibi uluslararası mecralarda yazıları yayınlanmıştır.

En sevdiği filmler ve diziler

Öykü birçok sinemasever gibi en çok sevdiği filmleri seçmekte zorlansa da Chris Marker, Chantal Akerman, Marguerite Duras ve Yasujiro Ozu’nun filmleri kalbinde (ve zihninde) çok özel bir yere sahiptir. Deneysel sinemanın kuytu köşelerinde kendini kaybetmeyi seven Öykü, akademik olarak buluntu film (found-footage) üzerine çalışmalar yapmaktadır.

Öykü Sofuoğlu has written 76 articles on JustWatch. This includes adding news and relevant information to movie & TV show pages.

  • <h1>The Matrix Serisi Hangi Sırayla İzlenmeli?</h1>

    The Matrix Serisi Hangi Sırayla İzlenmeli?

    Bugün özellikle bilimkurgu ve aksiyon sinemasında Matrix öncesi ve Matrix sonrası diye bir ayrım varsa, bunun elbette ki Lana ve Lilly Wachowski’nin dehasına borçlu olduğumuzu söylemeliyiz. Başrollerinde Keanu Reeves, Carrie Anne Moss, Hugo Weaving ve Laurence Fishburne’ün yer aldığı The Matrix, 1999’da gösterime girer girmez seyircilerin kalbini fethetti ve gişede rekor kırdı. Filmin başarısıyla yeşil ışık yakılan ve 2003 yılında vizyona giren iki filmin ardından, Matrix evreninde geçen bir antoloji animasyonla devam eden seri, 2021’de yalnızca Lana Wachowski’nin yönetmen koltuğuna oturduğu beşinci filmle noktalandı.

    Cyberpunk kültürü ve imgeleminden beslenen bu modern klasiği hangi sırayla ve hangi platformlar üzerinden izleyebileceğinizi merak ediyorsanız doğru adrestesiniz. JustWatch’ın hazırladığı rehber sayesinde The Matrix serisinin Türkiye’deki tüm çevrimiçi izleme seçeneklerine bu sayfadan göz atabilirsiniz.

    Postmodern Batı felsefesinden (özellikle de Jean Baudrillard’ın Simülarklar ve Simülasyon kitabından) Hong Kong aksiyon sinemasına ve cyberpunk animelere birçok ilham kaynağından beslenen The Matrix, ilk filminde hacker dünyasında “Neo” takma adıyla bilinen bilgisayar programcısı Thomas Anderson’la tanıştırmıştı bizi. Başlarında Ajan Smith’in yer aldığı gizli ajan grubunun hedefi hâline gelen Neo’yu, Trinity lakaplı başka bir hacker bulmuş ve ona aradığı tüm cevapları Morpheus’un vereceğini söylemişti. Neo, Trinity ve Morpheus’un yardımıyla dünyanın kontrolünün tamamını makinelerin geçirdiğini öğrenmiş ve gerçek bedenleri uyku halinde olan insanların Matrix adında bir simülasyonda yaşadıklarını öğrenmişti. Morpheus’un Seçilmiş Kişi olduğuna inandığı Neo, Matrix’ten ayrılmayı başarmış insanların son kalesi olan Zion’u yok etmeye çalışan yapay zekâ programları Ajanlar’la mücadele ederek Morpheus’u onların elinden kurtarmayı başarmıştı.

    Serinin ikinci filmi The Matrix Reload’daysa kahramanlarımız Zion’a ulaşmaya çalışan makinaları alt edebilmek için Kahin’in tavsiyesiyle sürgündeki bir program olan Anahtarcı’nın peşine düşmüştü. Ekip Anahtarcı’yı Merovingian adlı başka bir programın elinden kurtarmaya çalıştıktan sonra Neo, Matrix’in kaynak koduna erişerek “Mimar”la tanışır. Matrix’in yaratıcısından kendisinin aslında bilinçli yaratılmış bir anomali olduğunu öğrenen Neo’nun, Matrix’i yeniden başlatmak ve Trinity’yi kurtarmak arasında bir seçim yapması gerekmişti.

    Reloaded’da yaşananların hemen sonrasını ele alan The Matrix Revolutions ise Neo, Morpheus, Trinity ve Zion’daki tüm insanların, hem makinelerin dünyasını hem de Matrix’yi yok etmeye kararlı Smith’u durdurmak için verdikleri son mücadeleye odaklanmıştı. Makinelerle Smith’i alt etmek için anlaşma yapan Neo’nun kendisini feda ettiği film, Matrix’in yeniden başlayıp barışın tekrar sağlanmasıyla noktalanmıştı. O dönemde serinin üçüncü ve son filmi olarak tasarlanan Revolutions, ilk iki film kadar beğenilmemiş ve dramatik anlamda zayıf olduğuna dair eleştiriler almıştı.

    Wachowski’lerin üçüncü filmin ardından The Matrix’in akıbetine dair sık sık sorularla karşılaşmasına ve Warner Bros.’un dördüncü film yapma projesine sıcak bakmasına rağmen uzun yıllar boyunca ikiliden ses çıkmadı. Lana Wachowski’nin anne ve babasını kaybettikten sonra The Matrix’te teselli bulmasıyla yazdığı The Matrix: Ressurrections’ın kesin olarak hayata geçeceği 2019 yılında duyuruldu. Orijinal üçlemeden Keanu Reeves, Carrie-Anne Moss, Jada Pinkett Smith ve Lambert Wilson geri dönerken Yahya Abdul-Mateen II, Jessica Henwick, Neil Patrick Harris, Jonathan Groff ve Priyanka Chopra gibi isimler de dördüncü filmde yer aldı.

    The Matrix Resurrections’da, üçüncü filmden altmış yıl sonrasında yeniden Matrix’te yaşamaya başlamış ve eski kimliğine dair hafızasında hiçbir şey kalmamış bir Neo bulduk karşımızda. Bugs isimli genç bir kadın yardımıyla, simülasyondan çıkan ve makineler ile insanlar arasında her an bozulabilecek bir barışın sağlandığı yeni bir düzen kurulduğunu öğrenen Neo, tıpkı kendisi gibi hafızasını yitirmiş Trinity’yi uyandırmak için harekete geçmişti. Video oyunu kültürüne, stüdyo sistemine ve seri üretime karşı esprili ve ironik bir bakışla yaklaşan ama bunu yaparken kahramanlarına içten ve duygusal bir hikâye yazan Wachowski’nin şimdilik seriyi noktaladığını umduğumuz bu filmi büyük beğeni topladı.

    Matrix evreninde ayrıca, doğrudan filmlerin anlatısıyla bağlantılı olmasa da Wachowski’lerin dünyasını genişleten ve zenginleştiren bir antoloji filmi de bulunmakta. Toplamda dokuz animasyon filmin yer aldığı 2003 tarihli The Animatrix’in yapımcılığını Wachowski’ler üstlenirken Andy Jones, Mahiro Maeda, Shinichirō Watanabe, Yoshiaki Kawajiri, Takeshi Koike, Kōji Morimoto ve Peter Chung yönetmen olarak yer aldı.

    Daha fazlasını oku
  • <h1>Sonic Filmlerini ve Dizilerini Sırayla İzleme Rehberi</h1>

    Sonic Filmlerini ve Dizilerini Sırayla İzleme Rehberi

    Doksanların başında Japonya merkezli SEGA tarafından piyasaya sürülen oyun serisi Sonic the Hedgehog bugün oyunlardan, kitaplara, çizgi romanlardan animasyon dizilere pek çok biçimde popüler kültürde yer etmiş durumda. Temelde mavi renkli antropomorfik bir kirpinin çılgın bir bilim adamıyla mücadelesine dayanan Sonic, 2020 yılında Paramount Stüdyoları tarafından live-action olarak sinemaya uyarlanmaya başladı. İki film ve bir dizinin ardından, üçüncü filmi bu ay vizyona giren Sonic serisine dair bilmeniz gereken her şeyi bu yazıda bir araya getirdik.

    Sonic the Hedgehog ilk olarak video oyunu olarak piyasaya sürülse de daha doksanlı yılların başından itibaren farklı medyalarda kendisine yer buldu. Sırasıyla The Adventures of Sonic the Hedgehog (1993) ve Sonic the Hedgehog (1993-1994) isimli animasyonlar diziler yayınlandı. 1996 yılındaysa ilk bölümlükj oan Sonic: The Hedgehog yayınlandı ve üç yıl sonra birleştirilip film formatında ABD’de gösterildi. Aynı yıl, Sonic Underground adlı animasyon dizi yayınlandı.

    2000’li yıllara geldiğimizdeyse ilk olarak 2003’te yayınlanan Sonic X dizisi üç sezon sürdü. Serinin ilk CGI temelli animasyonu Sonic Boom 2014’te yayın hayatına başladı. 2022 yılında Netflix’te yayına başlayan Sonic Prime’ın final sezonu ise kısa bir süre platformun kütüphanesine eklendi.

    Serinin başlangıcından beri stüdyolar Sonic’i beyazperdeye uyarlama girişimlerinde bulunsa da, projenin haklarının Paramount tarafından satın alınmasıyla ancak yeşil ışık yakılmış oldu. Uzayda saldırıya uğradıktan sonra sahip olduğu altın halkalar sayesinde bir portal açarak kendisini dünyada bulan Sonic’in Dr. Robotnik’in elinden kurtulmaya çalışırken kasaba şerifi Tom Wachowski’yle işblrliği yapmasını konu edinen Sonic the Hedgehog,  2020 yılında vizyona girdi. Ben Schwartz’ın Sonic’i seslendirdiği filmde, Jim Carrey’i Dr. Robotnik yani nam-ı diğer Eggman’i, James Marsden ise Tom Wachowski’yi canlandırdı.

    Gişede 320 milyon dolarlık hasılat elde eden filmin devamı Sonic the Hedgehog 2, 2022 yılında gösterime girdi. Sonic’den intikam almak için Dr. Robotnik’le işbirliği yapan Knuckles ile Sonic’e hayranlık besleyen ve ona yardımcı olan Miles “Tales” Power gibi video oyunlarının sevilen iki karakterinin yer aldığı filmde, Idris Elba Knuckles’ı, Colleen O'Shaughnessey ise Tails’i seslendirdi. 

    İkinci film ile hazırlıkları devam eden üçüncü film arasında köprü gören spin-off dizi Knuckles, Paramount+ platformunda yayınlandı. Knuckles’ın şerif yardımcısı Wade Whipple’ı bir Ekidne savaşçısı gibi eğitmesini konu edinen dizi altı bölüm sürdü. Idris Elba, bir kez daha Knuckles’ı seslendirirken, ona Wade Whipple rolünde Adam Pally eşlik etti.

    Sonic the Hedgehog 3 ise Sonic, Knuckles ve Tales’in, Shadow the Hedgehog’u alt edebilmek adına en büyük düşmanları Dr. Robotnik’le işbirliği yapmalarını konu ediniyor. Önceki filmlerin oyuncu ve seslendirme kadrosundan Ben Schwartz, Jim Carrey, Colleen O'Shaughnessey, Idris Elba ve James Marsden’ın geri döndüğü filmde, Keanu Reeves, Shadow’ı seslendiriyor. 

    Sonic Sinematik Evreni’ndeki tüm yapımları çevrimiçi izleyin

    Paramount imzalı Sonic serisinin, 2027 yılında gösterime girmesi bekleniyor. Serideki tüm yapımların Türkiye’de hangi platformlar üzerinden izlenebileceğini güncel olarak takip etmek için bu sayfaya göz atmayı unutmayın.

    Daha fazlasını oku
  • <h1>Nosferatu’yu Sevenlerin Bayılacağı 8 Klasik Film</h1>

    Nosferatu’yu Sevenlerin Bayılacağı 8 Klasik Film

    Son dönemde korku sinemasının yükselen yıldızları arasından yer alan Robert Eggers’ın F. W. Murnau’nun dışavurumcu klasiğini uyarladığı Nosferatu geçtiğimiz günlerde vizyona girdi. Başrollerinde Bill Skarsgård, Lily-Rose Depp, Nicholas Hoult ve Willem Dafoe gibi isimlerin yer aldığı film, Bram Stoker’ın gotik romanından, sinemadaki birçok korku klasiklerinden izler taşıyor. Seyirci üzerinde sahici bir etki yaratmak adına detaylara ve yarattığı atmosfere önem vermesiyle bilinen yönetmenin izinden Nosferatu’ya ilham kaynağı olan yapımları sizler için bir araya getirdik.

    Nosferatu, Alman dışavurumcu estetiğiyle özdeşleştirilen Murnau’nun tek gotik klasiği değil elbette. Alman edebiyatının ve folklörünün önemli metinlerine dayanan 1926 tarihli Faust, Robert Eggers’ın röportajları sırasında referans olarak gösterdiği filmlerden bir tanesi. Faust isimli bir simyacının başarı ve şöhret karşılığında Mephisto adlı iblisle anlaşma yapmasını konu edinen filmin, aslında masum bir karakterin, kötücül bir gücün etkisi altında kalmasını anlatması sebebiyle Ellen ve Kont Orlok’un arasındaki ilişkiyi akla getirdiğini de söylemek mümkün. Eggers’e özellikle ilham kaynağı olan unsur ise, filmde Mephisto’nun tüm köye veba salgınını getirirken kanatlarıyla gökyüzünü kapladığı sahne. Bu sahneye benzer bir sekans Eggers’in filminde de yer alıyor.

    Murnau, Stoker’ın romanının izinsiz bir versiyonunu çekse de ilk resmi uyarlamaya Tod Browning 1931 yılında imza atıyor. Bela Lugosi’nin etkileyici performansıyla sinema tarihine geçen Dracula’nın açılış sahnesi Eggers’in filmine ilham kaynağı olmuş. Wired’a verdiği röportajda bu sahneye değinen yönetmen, Hutter’ın at arabasıyla Orlok’un şatosuna yaklaşırken çektiği kısımlarla bu sahneye kendi yorumunu getirdiğini belirtmiş. Yine aynı yıl Archie Mayo tarafından çekilen Svengali’nin de, genç bir kadın ve onu baştan güçlü ve şeytani bir figüre yer vermesi sebebiyle Nosferatu’yu çağrıştırdığını söyleyebiliriz.

    İngiliz yönetmen Thorold Dickinson’ın Puşkin’in aynı adlı kısa hikâyesinden uyarladığı filmi The Queen of Spades, konusundan ziyade biçim ve estetiğiyle Eggers’e ilham kaynağı olan bir korku filmi. Kamera kullanımının ve kompozisyonlarını son derece etkileyici bulduğunu belirten Eggers, filmin atmosfer yaratma konusunda çok başarılı olduğunu belirtiyor. CGI yerine pratik efekt kullanımını yeğleyen yönetmen, Queen of Spades’teki karlı Rus sokaklarını örnek almış. 

    Şimdiye kadar verdiğimiz örnekler genelde belli sahnelerde referans noktaları görevi görmeleriyle dikkat çekerken, Eggers, Jack Clayton’ın The Innocents’ını Nosferatu’nun en temel ilham kaynaklarından biri olarak nitelendiriyor. Deborah Kerr’in canlandırdığı Bayan Giddens’ın mürebbiye olarak çalıştığı evin hayaletli olduğuna inanmaya başlamasını konu edinen filmin gerek gotik atmosferi gerek karakterin yaşadığı psikolojik çöküntü ve paranoya hali bağlamında özellikle Lily-Rose Depp’in canlandırdığı Hellen’ın deneyimlerine benzediğini söylemek mümkün. 

    Korku türüyle bağlantısı oldukça zayıf olsa da Eggers’ın tüm zamanların en iyi korku filmleri arasında saydığı Ingmar Bergman imzalı Cries and Whispers, Nosferatu’yu çekerken özellikle oyunculuk performanslarıyla aklının köşesinde yer etmiş. Ama oyunculuk dediğimizde Lily-Rose Depp’in belki de en çok kıyaslandığı Isabelle Adjani’nin başrolde oynadığı unutulmaz Andrzej Zulawski filmi Possession’u anmadan geçmek olmaz. Werner Herzog’un Nosferatu uyarlamasında Lucy Harker rolünü de üstlenen Adjani’nin Possession’daki performansını Lily-Rose Depp’in Ellen Hutter karakteri için sık sık referans olarak gösterdiğini görüyoruz.

    Nosferatu’nun yapım tarihi açısından günümüze en yakın ilham kaynağı ise Mel Brooks’un yönettiği Dracula parodisi Dracula: Dead and Loving It. Eggers’un senaryo yazım sürecinde faydalandığı film, yönetmene vampirler konusunda uzak durması gereken klişeler konusunda yol göstermiş.

    Daha fazlasını oku
  • <h1>Nosferatu’yla İlgili Tüm Film ve Diziler</h1>

    Nosferatu’yla İlgili Tüm Film ve Diziler

    Robert Eggers’ın başrollerinde Bill Skarsgård, Lily-Rose Depp ve Nicholas Hoult’un yer aldığı Nosferatu uyarlaması kısa bir süre önce vizyona girdi. JustWatch ekibi olarak popüler kültürdeki en ikonik vampir temsillerinden biri olan Nosferatu’nun film ve dizilerdeki tüm yorumlarını sizler için bir araya getirdik.

    Nosferatu’nun ortaya çıkış hikâyesinin esasen sessiz dönemdeki Alman dışavurumcu sinemasına dayandığını görüyoruz. Nosferatu – Eine Symphonie des Grauens, sinemada dışavurumculuk denince ilk akla gelen isimlerden olan F. W. Murnau’nun yönettiği ve senaryosunu Henrik Galeen’in kaleme aldığı bir gayriresmi Dracula uyarlaması. Bram Stoker’ın 1897 tarihli Gotik romanının telif haklarını almadan yapılan bu uyarlamada hikâye Transilvanya’da değil Almanya’da geçiyor. Ürpertici vampirimizin ismi Kont Orlok; Jonathan Harker, Thomas Hutter; Mina Harker ise Helen Hutter olarak değiştiriliyor filmde. Nosferatu’nun fiziksel görünüşünün de büyük oranda değiştirildiği, okült, mistik ve dini öğelerin önemli rol oynadığı bu uyarlama yine de Stoker’ın mirasçılarının hedefi oldu ve tüm kopyalarının mahkeme kararıyla toplatılmasına karar verildi. Buna rağmen çeşitli kopyaları günümüze ulaşan film bugün hâlâ korku sinemasının köşe taşlarından biri kabul edilmekte.

    Nosferatu’nun bir sonraki uyarlamasına ise Yeni Alman sinemasının önde gelen isimlerinden Werner Herzog imza attı. Murnau’nun filmine büyük bir hayranlık besleyen Herzog, Stoker’ın romanının telif hakkının süresinin dolmasıyla beraber film üzerinde çalışmaya başladı. Karakter isimlerinde özgün metne sadık kalan yönetmen (Lucy ve Mina’nın karakterlerinin yer değiştirmesi dışında) karakter tiplemesi ve estetik açıdan Murnau’nun versiyonunu örnek olarak benimsedi. Herzog’un kariyerinde çalkantılı iş birlikleriyle iz bırakan Klaus Kinski, Dracula’yı canlandırırken, Isabelle Adjani Lucy Harker’a, Bruno Ganz Jonathan Harker’a ve ünlü yazar ve çizer Roland Topor, Renfield’e hayat verdi. Murnau’nun filminin aksine, Herzog’un Nosferatu’sunda Kont karakterinin daha trajik ve neredeyse sempati duyabilecek bir şekilde resmedilmesiyle drama yönünün korku unsuruna kıyasla daha ağır bastığını sölylemek mümkün.

    1988 yılına geldiğimizdeyse karşımıza Vampire in Venice filmi var. Carlo Alberto Alfieri ve Leandro Lucchetti’nin Herzog’un Nosferatu’sunun devamı olarak kaleme aldığı senaryoyu İtalyan yapımcı Augusto Caminito uyarlamaya karar verdi. Ancak gerek anlaşılan yönetmenlerle yaşanan sorunlar gerek Klaus Kinski’nin setteki kabul edilemez davranışları yüzünden yapım süreci büyük bir kaosa dönüştü. En sonunda Caminito’nun bizzat tamamlamak zorunda kaldığı film Venedik Film Festivali’nde prömiyer yapsa da hem izleyici hem de eleştirmenlerce büyük bir hayal kırıklığı olarak nitelendirildi.

    2000 yılında E. Elias Merhige’in çektiği Shadow of the Vampire ise Murnau’nun Nosferatu’sunun yapılış sürecini ilginç bir biçimde kurmacalaştıran bir yapım. Orijinal filmde Kont Orlok’u canlandıran Max Schreck’in gerçekte bir vampir olması üzerinden inşa edilen hikâyede Schreck’i Willem Dafoe, Murnau’yu ise John Malkovich canlandırdı. Film En İyi Makyaj ve En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu dallarinda Oscar’a aday gösterildi. 

    Nosferatu’yla ilgili yapımları nereden izleyebilirim?

    Robert Eggers’ın uyarlamasından ayrı olarak NOS4a2 gibi orijinal hikâyeden oldukça farklı bir çerçeveye ve tarza sahip olan bir dizi uyarlamanın yanı sıra Murnau’nun filminin yapım sürecini ve sinemadaki mirasını ele alan Nosferatu: The Real Story gibi bir belgesel de mevcut.

    Eğer Nosferatu’yla ilgili dizi ve filmleri Türkiye’de nereden izleyeceğinizi merak ediyorsanız, sitemizin sunduğu filtreleme özelliğiyla listedeki yapımların hangi dijital platformlarda mevcut olduğunu öğrenebilirsiniz.

    Daha fazlasını oku
  • <h1>Robert Eggers’in tüm filmlerini çevrimiçi izleme rehberi</h1>

    Robert Eggers’in tüm filmlerini çevrimiçi izleme rehberi

    Son dönemde ana akım sinema içinde Ari Aster ve Jordan Peele gibi isimlerle “nitelikli korku” (elevated horror) tarzı filmler denince ilk akla gelen isim olan Robert Eggers’ın yeni uzun metrajı Nosferatu bu hafta vizyona giriyor. Eggers, kariyeri açısından neredeyse bir passion project diyebileceğimiz ve üzerinde çalışmaya başladığı 2015 yılından bu yana büyük değişiklikler geçiren filmle, Bram Stoker’ın gotik klasiği Dracula’nın ruhuna sadık kalan bir uyarlamaya imza atıyor. JustWatch ekibi olarak hazırladığımız bu sayfayla yönetmenin filmografisine kronolojik br bakış atıyoruz.

    Eggers prodüksiyon tasarımcısı olarak başladığı sinema kariyerinde büyük çıkışına 2015 yılında yönettiği The VVitch ile imza attı. Başrollerinde Anya Taylor-Joy, Ralph Ineson ve Kate Dickie’nin rol aldığı film 17. yüzyılda New England’daki yerleşimci bir ailenin başından geçen doğaüstü ve korkutucu bir dizi olaya odaklanmaktaydı. Anya Taylor-Joy’un annesi ve babası tarafından kardeşlerinin ölümüne yol açan bir cadı olmakla suçlanan Thomasin adlı genç kızı canlandırdığı film, tarihsel gerçekçiliği, atmosfer yaratımı ve incelikli Püritanizm eleştirisiyle büyük beğeni topladı. Aydınlatma için yalnızca doğal ışık ve mum ışığının kullanıldığı bu filmle, Eggers detaylar konusundaki titizliğini de ortaya koymuş oldu.

    İkinci filmi olarak Nosferatu’yu uyarlamaktan vazgeçen Eggers’ın bir sonraki projesi Willem Dafoe ve Robert Pattinson’ın başrollerini paylaştığı The Lighthouse oldu. Yönetmenin kardeşi Max Eggers’le beraber senaryosunu kaleme aldığı film, 19. yüzyıl sonlarında New England yakınlarında iki deniz feneri bekçisinin bir fırtına sonrasında mahsur kalmaları ve bunu takiben yaşadıkları buhranları konu edinmekteydi. Tamamı siyah beyaz çekilen, dışavurumcu ve sembolik diliyle özgün bir psikolojik gerilim atmosferi yaratan film, En İyi Sinematografi dalında Oscar’a aday gösterildi.

    Robert Eggers’in üçüncü filminin tohumları ise yönetmenin İzlanda seyahati sırasında Björk’le ve onun aracılığıyla şair ve yazar Sjón’le tanışmasıyla atıldı. Nors mitolojisi ve Viking temalı bir film çekmek isteyen Eggers, Sjón’la beraber Shakespeare’in Hamlet’ine de ilham kaynağı olan Amleth efsanesinden ilham alan bir senaryo yazdı. Amcasının intikamı sonrasında Kral babası katledilen, intikam yemini etmiş sürgündeki prens Amleth’i Alexander Skarsgård canlandırırken, Nicole Kidman Kraliçe Gudrún’a, Ethan Hawke Kral Aurvandill’e hayat verdi. Amleth’e intikam planlarında yardımcı olan cadı Olga rolünü Anya Taylor-Joy üstlenirken, Eggers’in önceki filmlerinden Willem Dafoe, Kate Dickie ve Ralph Ineson gibi isimler de projede yer aldı.

    2022 yılında yeniden Nosferatu üzerinde çalışmaya başlayan Eggers, Thomas Hutter rolü için Harry Styles, Ellen için Anya Taylor-Joy’la anlaşsa, sonrasında bu isimlerin yerini Nicholas Hoult ve Lily Rose Depp aldı. Uzun zamandır yönetmenle çalışmak istediğini belirten Bill Skarsgård ise Kont Orlok rolünü üstlendi. Daha evvel Shadow of the Vampire’da Murnau’nun filminde Kont Orlok’u canlandıran oyuncu Max Schreck olarak da beyazperdede boy gösteren Willem Dafoe, Dr. von Franz karakterine hayat verdi. Aaron Taylor Johnson, Friedrich Harding’i, Emma Corrin, Anna Harding’i Ralph Ineson ise Wilhelm Sievers’ı canlandırdı. 

    Robert Eggers filmlerini Türkiye’de çevrimiçi nereden izleyebilirim?

    Nosferatu’ya hazırlık yapmak için Robert Eggers’in diğer filmlerine göz atmak istiyorsanız doğru adrestesiniz. Türkiye’deki tüm streaming platformlarının sunduğu kiralama, satın alma ve abonelik seçeneklerinin güncel bir şekilde listelendiği JustWatch sayesinde Netflix, Amazon Prime, Disney+ veya Apple TV gibi platformlardan dilediğinizi tercih edebilirsiniz. 

    Daha fazlasını oku